Bâtıl dîne bağlanmak,
insanı ebedî felaketlere, daimî azaplara
götürür.
Şemsüddîn Muhammed Karâfî
hazretleri Mâlikî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimidir. 801 (m. 1399)’da
Kâhire’de doğdu ve 867 (m. 1463)’de aynı yerde vefat etti. Buyurdu
ki:
İnsan, alıştığı âdetleri sever.
Bunlardan ayrılmak istemez. Doğunca, süt emmeye alışır. Bundan
ayrılmak istemez. Büyüdükçe, evine, mahallesine, şehrine alışır.
Bunlardan ayrılması, çok güç olur. Sonra, dükkânına, sanatına,
çalıştığı fen işlerine ve çoluk çocuğuna, diline, dînine alışır.
Bunlardan ayrılmak istemez. Böylece, muhtelif cemaatler, kavimler,
milletler hasıl olur. Şu hâlde, bir milletin dinlerini sevmeleri,
dinlerinin en hayırlı din olduğunu anladıkları için değildir. Aklı
olan, kendi dînini ve başka dinleri incelemeli, dinler arasında hak
olanı anlamalı, ona sarılmalıdır. Çünki, bâtıl dîne bağlanmak,
insanı ebedî felaketlere, daimî azaplara götürür. Ey insan, gaflet
uykusundan uyan! (Hak dînin, hangi din olduğunu nasıl bileyim. Ben,
alıştığım dînin hak din olduğuna inanıyorum. Bu dîni seviyorum) der
isen, şunu bil ki; Din, Rabbin Peygamberler vâsıtası ile
gönderdiği emirlere ve yasaklara itaat etmektir. Bu emirler,
insanın Rabbine karşı ve birbirlerine karşı
vazifeleridir.
Mevcut dinler arasında, Rabbin
sıfatlarını, ibâdet şekillerini ve mahluklar arasındaki muamelatı
en faydalı olarak bildiren hangisidir? Akıl, iyiyi kötüden ayıran
bir kuvvettir. Kötüyü terk etmek, iyiyi de tedkîk etmek lazımdır.
Dîni tedkîk, onun zuhûrunu [başlamasını], Peygamberlerini, Eshâbını
ve ümmetini ve din büyüklerini incelemektir. Bunları beğenirsen, o
dîni seç! Aklına uy, nefsine uyma! Nefis, âileden, arkadaşlardan,
bozuk, kötü din adamlarından utanmayı ve onlardan zarar gelmesini
ileri sürerek, seni aldatır. Fakat, bu zararlar, ebedî
azap yanında hiçtir. Bunu iyi anlayan kimse, elbet (Dîn-i
islâm)ı tercîh eder. Peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed
aleyhisselâma inanır. Zaten İslâmiyet, bütün Peygamberlere iman
etmeyi emretmektedir. Bunların dinlerinin, şeriatlarının hak
oldukları, her Resûl gelince, evvelki şeriatların hükümleri
kalmadığı gibi, Muhammed aleyhisselâmın şeriatı gelince de,
bütün şeriatların hükümlerinin kalmadığını
bildirmektedir.
Bir insanın, tâbi olduğu dînin
bâtıl olduğunu anlaması ve bu dîni terk ederek, Muhammed
aleyhisselâma iman etmesi, nefsine çok güç gelir.