Peygamberimizin yüzüğünde
üç satır yazı vardı: "Muhammed", "Resûl" ve
"Allah"...
Mehmed Zeynî Efendi Altmışaltıncı
Osmanlı Şeyhülislâmıdır. 1078 (m. 1667) senesinde İstanbul’da
doğdu. Zamanının âlimlerinden çeşitli ilimleri tahsil edip, yüksek
ilmî dereceye ulaştıktan sonra, müderrislik diplomasını aldı.
Çeşitli vazifelerden sonra Şeyhülislâm Hayâtî-zâde Mehmed Emîn
Efendi’nin yerine Şeyhülislâmlık makamına tayin edildi. 1164
(m. 1751) senesinde İstanbul’da vefât etti. Buyurdu
ki:
Erkeklerin altın yüzük takmaları,
dört mezhebde de câiz değildir Nu’mân bin Beşîr, Resûlullahın
“sallallahü aleyhi ve sellem” yanına geldi. Parmağında altın yüzük
vardı. (Cennete girmeden önce, niçin Cennet zînetini
kullanmışsın?) buyurdu. Demir yüzük kullanmağa
başladı. Bunu görünce, (Niçin Cehennem eşyâsı
taşıyorsun?) buyurdu. Bunu da çıkardı. Tunçtan yüzük
takdı. Bunu görünce, (Niçin sende put kokusu
duyuyorum?) buyurdu. Nasıl yüzük kullanayım, yâ
Resûlallah dedi. (Gümüş yüzük takabilirsin. Ağırlığı
da bir miskâli geçmesin ve sağ eline
tak!) buyurdu.
Amr ibni Şu’âyb diyor
ki: "Resûlullah Efendimiz, altın ve demir yüzükleri çıkartır,
gümüş yüzüklere mâni olmazdı."
Peygamberimizin yüzük taşında üç
satır yazılı idi. Birinci
satırda (Muhammed), ikincisinde (Resûl), üçüncüsünde (Allah) idi.
Vefât edince, bunu hazret-i Ebû Bekr, bundan sonra hazret-i Ömer
kullandı. Sonra Osmân “radıyallahü teâlâ anhüm”
kullanırken, (Erîs) kuyusuna düşürdü.
Çok para sarf etti ise de, bulunamadı. Bu iş fitne çıkmasına sebeb
oldu.
Hazret-i Ebû Bekr’in
yüzüğünde, (Ni’mel kâdir Allah) yazılı
idi. Hazret-i Ömer’in (Kefâ bil-mevt vâ’ızan yâ
Ömer), hazret-i
Osmân’ın (Le-nasbirenne), hazret-i
Alî’nin (El-mülkü lillah) yazılı
idi.
Hazret-i Hasen’in
yüzüğünde, (El-izzetü lillah) yazılı
idi “radıyallahü teâlâ anhüm”...
Hazret-i Mu’âviye’nin
yüzüğünde (Rabbigfir-lî), İbni Ebî
Leylâ’nın (Ed-dünyâ garûrün), İmâm-ı
a’zam Ebû Hanîfe’nin (Kul-il-hayr ve illâ
fesküt), İmâm-ı Ebû Yûsüf’ün (Men amile
bi-re’yihî nedime), İmâm-ı
Muhammed’in (Men sabere zafire), İmâm-ı
Şâfi’înin (El-Bereketü fil
kanâ’a) yazılı idi.
Yüzüklerini mühür olarak
kullanırlardı. Osmânlı pâdişâhlarının
mühürlerine, (Tuğra) denir. Tuğraları
yüzüklerinde değildi. Tuğrayı, buna mahsûs vezîr taşır. Her tuğrada
pâdişâhın adı, bunun üstünde babasının adı, dahâ
yukarıda (El-muzaffer
dâimâ) yazılıdır.
Mehmed Zeynî Efendi Altmışaltıncı
Osmanlı Şeyhülislâmıdır. 1078 (m. 1667) senesinde İstanbul’da
doğdu. Zamanının âlimlerinden çeşitli ilimleri tahsil edip, yüksek
ilmî dereceye ulaştıktan sonra, müderrislik diplomasını aldı.
Çeşitli vazifelerden sonra Şeyhülislâm Hayâtî-zâde Mehmed Emîn
Efendi’nin yerine Şeyhülislâmlık makamına tayin edildi. 1164
(m. 1751) senesinde İstanbul’da vefât etti. Buyurdu
ki:
Erkeklerin altın yüzük takmaları,
dört mezhebde de câiz değildir Nu’mân bin Beşîr, Resûlullahın
“sallallahü aleyhi ve sellem” yanına geldi. Parmağında altın yüzük
vardı. (Cennete girmeden önce, niçin Cennet zînetini
kullanmışsın?) buyurdu. Demir yüzük kullanmağa
başladı. Bunu görünce, (Niçin Cehennem eşyâsı
taşıyorsun?) buyurdu. Bunu da çıkardı. Tunçtan yüzük
takdı. Bunu görünce, (Niçin sende put kokusu
duyuyorum?) buyurdu. Nasıl yüzük kullanayım, yâ
Resûlallah dedi. (Gümüş yüzük takabilirsin. Ağırlığı
da bir miskâli geçmesin ve sağ eline
tak!) buyurdu.
Amr ibni Şu’âyb diyor
ki: "Resûlullah Efendimiz, altın ve demir yüzükleri çıkartır,
gümüş yüzüklere mâni olmazdı."