İmâm-ı a’zam Ebû
Hanîfe’ye hased eden birisi vardı. Fakat görünüşte sevenlerden idi.
Bir gün...
Ali ibn-i Balabân hazretleri
Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 675 (m. 1276)’de doğdu. 739
(m. 1339)’de Kâhire’de vefât etti. Türkmen soyundan
idi. Bir dersinde İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin
faziletlerini şöyle anlattı:
İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe’ye hased
eden birisi vardı. Fakat görünüşte sevenlerden idi. Bir gün nehrin
kenarında olan bahçesinde, İmâm’a ve talebelerine ziyâfet
hazırladı. Buyurun, yemek yiyin deyince, İmâm talebelerine “Benim
yaptığımı yapın” buyurdu. Sonra yemekten önce elleri yıkamak sünnet
olduğu için nehre gidip ellerini yıkadı. Bütün talebesi de böyle
yaptı. Bu esnada bir kedi gelip, İmâm’ın tabağından yedi ve hemen
öldü. İmâm’ın eshâbı, yemeğe zehir karıştırıldığını anladılar.
Hiçbirisi yemeğe başlamadan, durum anlaşıldı ve dağıldılar. Yemekte
zehir olduğunu Ebû Hanîfe anlamış idi, fakat açıkça söylemeyip, el
yıkama bahânesiyle zaman geçirmek istemiş, hem de böylece, bir
sünneti yerine getirmişti. Bir Sünneti yerine getirmekle ölümden
kurtulmuş oluyorlardı.
Zengin bir adam vardı.
Emîr-ül-mü’minîn Hazreti Osman’a (radıyallahü anh) düşman idi.
Hattâ ona, Yahudi derdi. Bu söz Ebû Hanîfe’nin kulağına gitti. Onu
çağırdı ve “Senin kızını filân Yahudi'ye vereceğim” dedi. O
şahıs “Sen Müslümanların İmâmı olasın ve bir Müslümanın kızını
bir Yahudi'ye vermeye cevaz veresin, bu nasıl olur? Ben kızımı
Yahudi'ye vermem” dedi. Ebû Hanîfe “Sübhânallah, kendi kızını
bir Yahudi'ye vermeye râzı olmuyorsun da, Peygamber efendimizin
(sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) iki kızını bir Yahudi'ye
verdiğini nasıl söyleyebiliyorsun?" buyurdu. O şahıs, o zaman sözün
nereden geldiğini ve ne için söylendiğini anladı. O bozuk
itikâdından vazgeçti ve İmâm’ın o bereketli sözleriyle tövbe
etti.
Ebû Hanîfe’nin bir kimseden
alacağı vardı. O şahsın mahallesinde, İmâm’ın talebesinden biri
vefât etti. İmam-ı a’zam bunun cenâze namazına gitti. Güneş
yakıyordu. Orada, İmâm’a borcu olan şahsın duvarından başka, gölge
verecek hiçbir şey yoktu. Halk, İmâm’a “Bu duvarın gölgesinde bir
miktar oturun” dedi. Cevabında; “Benim bu duvar sahibinden alacağım
vardır. Onun duvarından istifâde etmem caiz değildir. Zira hadîs-i
şerîfte (Bir kimse, borç verir ve bundan bir fayda beklerse, faiz
olur) buyuruldu. Bunda da faizden korkarım”
buyurdu.