“Cehennemden kurtulan
fırka, benim ve Eshâbımın gittiği yolda
gidenlerdir.”
Kâdı’l-kudât Sadeddîn Hârisî
hazretleri Hanbelî mezhebi âlimlerindendir. 652 (m. 1254)’de
Bağdad’ın Hârisiyye köyünde doğdu. 711 (m. 1311) senesinde
Kâhire’de vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Bir kimsenin itikâdı doğru
olunca, büyük günah işlemekle kâfir olmaz. Eğer işlediği günâhın
cezasını dünyâda çekerse, işlediği günah için keffâret olur. Ancak
tövbe etmeden vefât ederse, onun işi Allahü teâlâya kalmıştır. Onu
Allahü teâlâ, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) veya
sâlihlerden birinin şefaatiyle veya bir iyiliğinden dolayı af ve
mağfiret eder. Yahut, günahı kadar azap ettikten sonra, onu
yine Cennete kor, imânı olduğu için Cehennemde ebedî kalmaz. Çünkü
Cehennemde ebedî kalmak küfrün cezasıdır ve yalnız kâfirlere
mahsûstur.
Peygamberimiz bir hadîs-i
şerîflerinde buyurdu ki: “Benî İsrâil, yetmiş bir fırkaya
ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehenneme gidip, ancak bir fırkası
kurtulmuştur. Nasârâ da, yetmişiki fırkaya ayrılmıştı. Yetmiş biri
Cehenneme gitmiştir. Bir zaman sonra, benim ümmetim de yetmiş üç
kısma ayrılır. Bunlardan yetmiş ikisi Cehenneme gidip, yalnız bir
fırkası kurtulur.” Eshâb-ı kirâm, bu bir fırkanın kimler
olduğunu sorunca, “Cehennemden kurtulan fırka, benim ve
Eshâbımın gittiği yolda gidenlerdir” buyurdu.
Resûlullahın ve Eshâb-ı kirâmın
gitmiş olduğu bu doğru yoldan kıl payı ayrılmak; dünyâ ve âhirette
helak olmaya, felâkete sebep olur. Kimin fırka-i nâciye’den
olduğunu tesbitte en sağlam ölçü, böyle olduklarını söyleyenlerin
akidelerinin; mihenk taşı olan Eshâb-ı kirâmın (radıyallahü anhüm)
icmâına, Selef-i sâlihînin ve dört mezheb imamının bildirdiklerine
uyup uymadığına bakılmasıdır. Hadîs-i şerîfte bildirilen ümmeti
Muhammedin yetmiş üç fırka olması, itikâddaki ayrılığı olup, fer’î
ve amelî meselelerde değildir. İtikâdın ve amelin düzgün olması,
doğrusunu öğrenip bilmekle mümkündür. Zâten ilim öğrenmek, her
Müslüman erkek ve kadına farzdır. Allahü teâlânın kitabı Kur’ân-ı
kerîm, baştan başa ilimdir. Allahü teâlâ onda kullarına
hitap buyurup, emir ve yasaklarını beyân eyledi. Kulların
Kur’ân-ı kerîmde bildirilen emirleri yapıp, yasaklardan kaçınması
lâzımdır. Yine Allahü teâlâ, Peygamberlerini (aleyhimüsselam),
kullarına kendisinin ve insanların birbirlerine karşı haklarını
öğretmek, böylece ebedî saadete kavuşmalarını temin etmek için
gönderdi.