"Kıyâmet, adâletin yerine getirildiği, hakkın hak sahibine
verildiği, dinî vazîfelerin sorulduğu yerdir."
Ömer Sirâcüddîn Bülkînî hazretleri Şafiî mezhebi âlimlerindendir.
724 (m. 1324)’de, Mısır’da Bülkîn’de doğdu. 805 (m. 1403)’de
Kâhire’de vefât etti. Derslerinde buyurdu ki:
“Sabır; kitap ve sünnetin hükmünden ayrılmayıp sabit olmaktır.
Sabrın fazileti, sabredenlerin üstünlüğü, açıklamaya ihtiyaç
göstermeyecek kadar meşhurdur. Allahü teâlâ, şu âyet-i kerîmelerde
meâlen buyurdu ki:
“Şüphe yok ki, Allahü teâlâ sabredenlerle beraberdir.”
(Bekâra-153)
“Ancak (vatanından hicrete, mihnete, ibâdetlerin meşakkatine)
sabredenlerin ecirleri hesâbsızdır.” (Zümer-10)
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) buyurdu ki: “Bir gün Resûlullah
efendimizle (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) beraber otururken,
birden gülmeye başladı. 'Yâ Resûlallah! Sizi güldüren şey nedir?'
diye sorulunca, şöyle buyurdu:
Ümmetimden iki kişi, Rabbimin huzûrunda dururlar. Bunlardan biri
'Yâ Rabbî! Bu kardeşimden benim hakkımı al!' der. Allahü teâlâ
(diğer kimseye); 'Kardeşinin hakkını ver' buyurur. Oda, 'Yâ Rabbî!
İyiliklerimden bir şey kalmadı' der. (Hakkını isteyen kimse) 'Yâ
Rabbî! Benim günahlarımı yüklensin' der. Resûlullah efendimiz şöyle
devam etti: 'Bu öyle büyük bir gündür ki, o günde insanlar,
günahlarını yüklenecek kimseleri ararlar. Allahü teâlâ hakkını
isteyen kimseye buyururki: 'Cennete bak!' O kimse, başını kaldırıp
baktığında, çok kıymetli nimetleri görür ve 'Yâ Rabbî! Bu nimetler
kimin içindir?' der. Allahü teâlâ; 'Bana semenini (ücretini) veren
kimse içindir' buyurur. Kul, 'Yâ Rabbî! Buna kimin gücü yetebilir?'
diye sorunca, Allahü teâlâ; 'Senin!' buyurur. Kul tekrar; 'Yâ
Rabbî, neyim ile?' diye sorunca, Allahü teâlâ; 'Kardeşini affetmek
sûretiyle' buyurur. Kul, 'Yâ Rabbî, ben onu affettim' der. O zaman
Allahü teâlâ; 'Kardeşinin elinden tut ve onu Cennete götür'
buyurur. Resûlullah efendimiz bundan sonra; 'Allahü teâlâdan
korkun, aranızı düzeltin' buyurdu."