Resûl-i ekrem (sallallahü
aleyhi ve sellem) konuşmalarında Eshâbın sıkılmamasına riâyet
ederdi.
Şemsüddîn Megûşî hazretleri
Mâlikî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimidir. Tunus’ta doğdu. Kanunî
Sultan Süleymân Hân onu İstanbul’a davet etti. İstanbul’daki
âlimler arasında meşhur oldu. Daha sonra, Mısır’a gitmek için izin
istedi. 947 (m. 1540)’da Kâhire’de vefât etti.
Bu mübarek zat, bir dersinde
buyurdu ki:
Nasihat eden bir âlimin, isyan
eden birini itaat eder hâle çevirmesi, Allahü teâlâya insanların ve
cinnîlerin ibâdetlerinden sevgili gelir. Zira Allahü teâlânın bir
kimseye onun sebebi ile hidâyet etmesi, Güneş ve Ay’ın üzerine
doğduğu şeyden, yani dünyâdan hayırlıdır. Nasihat verici din
hocasının alameti, Hak teâlâdan hayâ ederek halktan tamahı
kesip, öğretmede fakirlere daha yakın ve daha yumuşak davranması,
talebeye tevâzu ve şefkat üzere olmasıdır.
Hoca talebesine önce dünyâda ve
âhırette en çok ihtiyâcı olacak şeyleri öğretmelidir. Çünkü ilim,
hikmet, cevherlerden kıymetlidir, ilmi ve hikmeti kötü görenler,
domuzdan daha zararlıdır, ilmi ehlinden saklamak da zulümdür. Âlim
her sınıf insan ile, onların akıllarının erdiği, zihinlerinin idrâk
ettiği şekilde konuşmalıdır. Âlimin, hakîkati hakkıyla anlatması
lâzımdır. Karşısındakinin anlıyacağı gibi anlatmazsa inatçı olan
bunu hemen yalanlar, zeki olmayan da gevşeklik gösterir veya yanlış
anlar. O zamanda büyük bir fitne meydana gelmiş olur.
Bu sebeple âlim,
karşısındakilere, onların akıllarında kalacak şekilde ve mühim
şeyleri anlatmalıdır. Mağrur câhillere ruhsatlardan bahsetmemeli,
dini, zorlaştıracak şekilde de anlatmamalıdır. Çünkü o zaman yeise,
ümidsizliğe düşerler. Hazreti Ali’nin rivâyet ettiği hadîs-i
şerîfte “İnsanlara Allahü teâlânın rahmetinden ümid kestiren
ve azâbından emîn kılan fakîh, gerçek fakîh
değildir” buyuruldu. Vaazlarda sözü genişletmemeli, çeşitli
yönlere saparak sözü sağa, sola götürmemelidir. Hadîs-i
şerîfte “Sözü çok edebiyat yaparak söylemek
şeytandandır” buyuruldu.
Dinleyicileri sıkacak kadar çok
uzun konuşmamalıdır. Zira Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve
sellem) konuşmalarında Eshâbın sıkılmamasına riâyet ederdi.
Dinleyicilerin sıkıldığını hissedince hemen sözü kesmelidir. Dinî
bilgileri, ahkâmı, duyduğu şekilde arttırmadan ve azaltmadan
bildirmelidir. Zira bu dinî bilgiler, Allahü teâlâdan indirilmiş
vahiylerin naklidir.
Şemsüddîn Megûşî hazretleri
Mâlikî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimidir. Tunus’ta doğdu. Kanunî
Sultan Süleymân Hân onu İstanbul’a davet etti. İstanbul’daki
âlimler arasında meşhur oldu. Daha sonra, Mısır’a gitmek için izin
istedi. 947 (m. 1540)’da Kâhire’de vefât etti.
Bu mübarek zat, bir dersinde
buyurdu ki:
Nasihat eden bir âlimin, isyan
eden birini itaat eder hâle çevirmesi, Allahü teâlâya insanların ve
cinnîlerin ibâdetlerinden sevgili gelir. Zira Allahü teâlânın bir
kimseye onun sebebi ile hidâyet etmesi, Güneş ve Ay’ın üzerine
doğduğu şeyden, yani dünyâdan hayırlıdır. Nasihat verici din
hocasının alameti, Hak teâlâdan hayâ ederek halktan tamahı
kesip, öğretmede fakirlere daha yakın ve daha yumuşak davranması,
talebeye tevâzu ve şefkat üzere olmasıdır.