Yûsuf Hüseynî’nin
dergâhında çok talebe bulunduğundan, su yetmiyordu. Ve bir
gün...
Ziyâüddîn Yûsuf Hüseynî
hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 890 (m. 1485)’de
Azerbaycan’da Şirvan’da vefât etti. Şöyle nakledilir:
“Yûsuf Hüseynî’nin dergâhında
çok talebe bulunduğundan, su yetmiyordu. Bunun için bir yerden su
getirilmesi gerekiyordu. Bu durum Yûsuf Mahdûm’a arz edilince;
'Dergâhımızda âb-ı hayat gibi su varken, uzaktan su getirmeye ne
lüzum var?' buyurup, ellerinde bulunan âsâsı ile dergâhın
avlusunda münâsip bir yeri işâret etti. Orası kazıldığında, fazla
derine inmeden, çok tatlı ve güzel bir su çıktı. Yûsuf Mahdûm,
sonra şöyle buyurdu: 'Talebeler belki her zaman su çekecek bir kap
bulamazlar, bu sebeple zahmet çekebilirler. Ey su! Kuyunun ağzına
yüksel!' buyurdu. Su, Allahü teâlânın izni ile tam kuyunun
ağzına kadar geldi. Fakat bir damla bile taşmadı. Hâlen kuyu, su
dolu hâldedir. Kullanmakla hiç eksilmeyip, Şirvan halkının itibâr
ettiği ve kıymet verdiği bir sudur."
Bu mübarek zat buyurdu
ki:
“Tasavvuf büyükleri, Ehl-i
sünnet âlimlerinin büyükleridir. Bunlar, Kitâb ve Sünnet ile amel
ederler. Hak üzere olmanın iki şahidi vardır. Biri sûrî, diğeri
manevîdir. Sûrî olan; emir ve yasakları yerine getirmek sûretiyle
İslâm dînine uymak, Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem)
ahlâkına uymak sûretiyle ahlâkını güzelleştirmektir. Manevî kısmı
ise; hocanın, talebeyi sûrî mertebesine çıkardıktan sonra, Resûl-i
ekreme teslim etmektir. Hoca, talebesini bazen rûhanî bazen cismânî
terbiye eder.”