Cömert
olmalıdır. Cömertliğin en yüksek derecesi, kendisi muhtaç
iken malını başkasına vermektir.
Matar Bâzerâyî hazretleri Irak’ta
yetişen evliyânın büyüklerindendir. Necef’te doğdu. 550 (m.
1155)’de vefât etti. Seyyîd Ebü’l-Vefâ hazretlerinin
talebelerindendi. Buyurdu ki:
Cömert olmalıdır. Cömertliğin en
yüksek derecesi, kendisi muhtaç iken malını başkasına vermektir.
Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Allahü
teâlânın velî kulları, cömertlik ve güzel huy üzere
yaratıldılar” buyurdu.
Cömertlik dört türlüdür:
Birincisi can cömertliği olup, şehitliktir. İkincisi ten
cömertliğidir ki, âşıklara mahsustur. Onlar güç ve kuvvetlerini
Allah yolunda harcarlar. Üçüncüsü, cömertlere mahsus olan mal
cömertliğidir. Dördüncüsü, zâhidlere mahsus olan gönül
cömertliğidir.
Zâhidler, dünyâda hiçbir şeye
bağlanmazlar, hep âhiret ile meşgûl olurlar. Allahü teâlâya olan
minnetini zikretmek de güzel huylardandır. Her tâat ve ibâdetin
Allahü teâlânın tevfîki ve lütfu ile olduğunu iyi bilmeli, ucba
düşmemelidir. Yapılan ibâdet ve tâatın sevâbını çoğaltıp büyülten
şey, ucubdan kaçınarak Allahü teâlâya olan minnetini ortaya
koymaktır. Ucub (yani yaptığı ibâdetleri ve iyilikleri
beğenerek bunlarla övünmek) tehlikesi ortaya çıkarsa, minnetini
yani Allahü teâlânın kendisine yaptığı lütuf ve ihsânı
düşünmek vâcibdir. Yanî her şey Allahü teâlânın kerem ve
ihsânıyladır. İmân, ilim, amel, evlâd, hanım ve kendisine verilen
diğer nimetler, hep Allahü teâlânın kerem ve
ihsânıyladır.
Evliyânın birine; “Kerâmete ne
ile kavuşulur?” diye sordular. Buyurdu ki: “1- Sükût
ile. 2-Açlık ile. 3- Uykusuzluk ile. 4- Halktan
ayrılmak ile. 5- Devamlı Allahü teâlâyı zikretmek
ile...”
Ey kardeşim! Karun’un helak
olmasına üç şey sebep oldu: 1- Dünyâyı sevmek. 2- Zekâtını
vermemek. 3- İftira etmek. Bu üç şeyi sen de terk eyle, yoksa helak
olursun.
Oğlu Ebü’l-Hayr, şöyle anlatıyor:
“Babam vefât edeceği sırada yanında bulunuyordum. Kendisine dedim
ki: “Babacığım! Sizden sonra, evliyâdan hangi zâta tâbi olacağımız
hususunda bana vasiyette bulunur musunuz?” “Abdülkâdir-i Geylânî
hazretlerine” buyurdu. Ölüm hâlinde bulunduğundan, ben bu sözü,
şuuru yerinde olarak söyleyip söylemediğini anlamak için
sözümü tekrar ettim. “Ey evlâdım. Abdülkâdir-i Geylânî
hazretlerinin bulunduğu bir zamanda, ancak ona tâbi olunur”
buyurdu.