Bir Müslüman günaha
girerse pişman olup, Allahü teâlâdan
affını dilemelidir.
Celâleddîn Kazvînî hazretleri
fıkıh, hadîs ve edebiyat âlimidir. 666 (m. 1268)’de Musul’da doğdu.
739 (m. 1338)’de vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Günahlarından dolayı tövbe etmek,
her Müslümana farzdır. Günah işleyip de tövbeyi geciktirmek caiz
değildir. Müslüman günah olan işlerden uzak durmalı, günaha girerse
pişman olup, Allahü teâlâdan affını ve mağfiretini dilemelidir.
Kulun mutlaka tövbeyi gerektirecek bir hâli bulunur. Hattâ âlimler,
Allahü teâlânın kulları üzerinde sayısız hakları bulunduğunu ve bu
hakların gözetilmesi gerektiğini, bu yüzden Allahü teâlânın bu
kadar haklarına karşılık, O’ndan gâfil olunduğu zaman tövbe etmek
lâzım geldiğini söylemişlerdir. Şöyle ki:
Allahü teâlâya şükretmek, O’nu
anmak ve hatırlamak, O’ndan korkmak her Müslümana lâzımdır. Çünkü
Allahü teâlâ, her an nimetlerini ve ihsânını yenilemekte ve
tazelemektedir. (Meselâ; Allahü teâlâ, kısa bir müddet için nefes
alıp verme nimetini insanlardan almış olsa idi. Hepsi ölü olarak
yere serilirdi.) öyleyse, nimete kavuşan kimseye, o nimeti verenden
gâfil ve habersiz olması asla yakışmaz. Nimete kavuşan, o nimeti
verenden başkası ile meşgûl olursa, onun yapacağı şey, nimet
sahibini unuttuğu için pişman olmak, nimet sahibinden özür dilemek,
O’nun beğendiği işlere devam etmek ve tekrar O’nu anıp,
hatırlamaktır.
Allahü teâlâ, beş vakit namazı
farz kıldı. Kullar, beş vakit namazla Allahü teâlâyı andılar ve
O’na kulluk vazîfelerini yerine getirdiler. Allahü teâlâ,
kullarının namazlarda kendisini anmalarını, ibâdet etmelerini, beş
vakit namazın dışında kendisinden gaflette bulunup, unutmalarına
keffâret yaptı. (Yani gaflet suçunu affetti.)