Eli ayağı tutup da çalışabilenin zekât istemesi haramdır.
İstemediği hâlde kendisine zekât verilirse, alması günah olmaz.
Hamîdüddîn Râmûşî hazretleri hadîs, fıkıh ve tefsîr âlimidir.
Buhârâ’da doğdu. 666 (m. 1268)’de vefât etti. El-Fevâid kitabında
şöyle yazmaktadır:
Kur’an-ı kerimde, çok yerde namazla zekât beraber bildiriliyor.
(Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. Zekât vermeyene, Allah
lanet eder. Kıtlıklara maruz kalır, temiz malını kirletmiş olur, o
mal telef olur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(En faziletli ibadet namaz, sonra zekâttır.)
(Allahü teâlâ, malınızın temizlenip güzelleşmesi için zekâtı farz
kıldı.)
(Zekât vermemek haram olduğu için, böyle günahkârın kıldığı namaz,
sahih olup borcu ödenirse de, namazdan hâsıl olacak sevaba
kavuşamaz.)
(Zekât vermeyen, temiz malını kirletmiş olur.)
(Zekât vermeyen kimse, kıyamette ateştedir.)
(Zenginlerin zekâtı fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ
fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa,
zenginlerin zulmü yüzündendir.)
(Zekatını veren o malın şerrinden korunmuş olur.)
Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz;
(Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır)
buyurup şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu:
(Hak teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi
ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki
kendilerine kötülük etmiş oluyorlar. O mallar Cehennemde azap aleti
olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp baştan ayağa kadar
onları sokacaktır.) [Âl-i İmran 180]