Hazreti Ömer
zamânında bir kale muhasara edildi. Ancak bir türlü
fethedilemiyordu!..
Şerîfzâde Mehmed Efendi Osmanlı
âlimlerindendir. 1553 (H.960) yılında Isparta-Eğirdir'de doğdu.
İstanbul’da medrese tahsilini tamamladı. Çeşitli medreselerde
müderrislik, Nakîbü'l-eşrâflık ve Rumeli Kâdıaskerliği yaptıktan
sonra emekli oldu. 1630 (H.1040) da İstanbul'da vefât
etti.
Şerîfzâde hazretleri Menâkıb-ı
Evliyâ isimli eserinde, Allah dostları olan velîler hakkında şöyle
demektedir:
Zamanımızdaki kutupların, velîlerin de hazır bulunduğu gazâlara, vefât etmiş bulunan ricâl-i gayb, evliyâullah da katılarak yardımcı olur. Bu îtibarla devlet adamları, pâdişâhlar bu nîmetin kadrini bilip adâlete meylederek, zulüm ve haksızlıkların define ve zâlimlerin kökünü kazımaya gayret sarf etmelidir. Aksi hâlde zaman zaman devlet ileri gelenlerinin fukarâ ve zayıflara ettikleri pekçok zulüm ve haksızlık, ayrıca bizim kötü işlerimiz ve günahlarımız sebebiyle, zafer ve nusret diğer tarafa döner. Her ne kadar evliyâullahın İslâm askerini kırması söz konusu olmasa da, Allahü teâlânın irâdesi diğer tarafın kazanması yönünde olunca, ricâl-i gayb bunlara yardım etmediği gibi, bazen; "Ey kâfirler! Şu fâcirleri, âsileri, günahkârları öldürün" diye hitap etmişlerdir. Pekçok zulüm ve isyanları sebebiyle ehl-i İslâma olan gadab-ı ilâhîyi bildirmek için kâfirlere böyle hitap edip Müslümanlardan nice kimseye de işittirmişlerdir. Tâ ki bâzı gâfiller bu sırra şâhit olup uyansınlar, ibret alsınlar. Muteber tasavvuf kitaplarında bu mânâda pekçok söz ve menkıbe vardır. Nitekim Hazreti Ömer efendimizle ilgili bir menkıbe şu şekildedir:
Zamanımızdaki kutupların, velîlerin de hazır bulunduğu gazâlara, vefât etmiş bulunan ricâl-i gayb, evliyâullah da katılarak yardımcı olur. Bu îtibarla devlet adamları, pâdişâhlar bu nîmetin kadrini bilip adâlete meylederek, zulüm ve haksızlıkların define ve zâlimlerin kökünü kazımaya gayret sarf etmelidir. Aksi hâlde zaman zaman devlet ileri gelenlerinin fukarâ ve zayıflara ettikleri pekçok zulüm ve haksızlık, ayrıca bizim kötü işlerimiz ve günahlarımız sebebiyle, zafer ve nusret diğer tarafa döner. Her ne kadar evliyâullahın İslâm askerini kırması söz konusu olmasa da, Allahü teâlânın irâdesi diğer tarafın kazanması yönünde olunca, ricâl-i gayb bunlara yardım etmediği gibi, bazen; "Ey kâfirler! Şu fâcirleri, âsileri, günahkârları öldürün" diye hitap etmişlerdir. Pekçok zulüm ve isyanları sebebiyle ehl-i İslâma olan gadab-ı ilâhîyi bildirmek için kâfirlere böyle hitap edip Müslümanlardan nice kimseye de işittirmişlerdir. Tâ ki bâzı gâfiller bu sırra şâhit olup uyansınlar, ibret alsınlar. Muteber tasavvuf kitaplarında bu mânâda pekçok söz ve menkıbe vardır. Nitekim Hazreti Ömer efendimizle ilgili bir menkıbe şu şekildedir:
Hazreti Ömer zamanında Şam şehri
civârında bir kale muhasara edildi. Öğleye kadar
fethedilemedi. Hazret-i Ömer gadaba geldi. İslâm askerlerini
huzuruna çağırdı. "Kale henüz fethedilemedi. Kâfirler, İslâm
askeri karşısında bu kadar dayanamazdı. Aranızda birisi bir
hata yapmış olmasın!" buyurdu. Askerler hayret edip, tövbe ve
istiğfâr etmeye başladılar. O sırada bir kişi ağlayarak Hazreti
Ömer'in huzuruna geldi. "Yâ Emîrü'l-müminîn! Bu gece teheccüde
kalktığım zaman karanlık olduğu için misvâkımı arayıp bulamadım.
Misvaksız namaz kıldım. Sizin aradığınız hatâ budur" dedi. Hazreti
Ömer; "Tövbe ve istiğfâr etmeye devâm et!" buyurdu... Bir saat
sonra kale fetholundu.