Sebe sûresinde buyuruldu
ki: “De ki, ya biz, ya siz hidayet üzere, yahut açık
dalâletteyiz.”
Şerefüddîn Menkellâtî hazretleri
Mâlikî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 664 (m. 1266)’de Endülüs’te
(İspanya) bulunan Züvvâre’de (Sujar) doğdu. 743 (m. 1342)’de
Kâhire’de vefât etti. Talebelerine buyurdu ki:
Müminlerin hepsi, ma’rifet,
yakîn, tevekkül, muhabbet, rızâ, havf, recâ ve îmân sahibidirler,
îmânın, kuvvetinde başkalarından farklı olabilirler. Meselâ bir
memlekette iki sâlih kimse olsa, bunlardan biri yakîn bakımından
diğerinden ileri olsa, birincisinin diğerine uyması gerekir. Çünkü
sâlihler, yakînde eşit olmazlar. Fakat İslâmiyet ve akla âit
şeylerde eşit olurlar.
Ey kardeşim! Bu dünyâda doğru
yolda olmak, dünyâdan îmân ile çıkmak ve kıyâmet günü Cennete
girmek istiyorsan, Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin
(sallallahü aleyhi ve sellem) sözlerine uy. Allahü teâlâ,
Sebe sûresi otuzdördüncü âyetinde meâlen; “De ki, ya biz,
ya siz hidayet üzere, yahut açık dalâletteyiz” buyuruyor. Bu
âyet-i kerîmenin açıklaması şöyledir: "Ey Habîbim, sen onlara de
ki, birimiz hidâyet üzere, diğeri dalâlettedir. Yani ben
hidâyet üzereyim, siz dalâlettesiniz." Bu âyet-i kerîme, bir
kimsenin arkadaşını kastedip, ikimizden birimiz yalan söylüyoruz,
demesi gibidir. Âyet-i kerîmede takdim (öne alma) ve tehir (sona
alma) vardır; açıklaması: Ben hidâyet üzereyim, siz açık
dalâlettesiniz demektir dediler. Nitekim âyet-i
kerîmelerde meâlen buyuruldu ki:
“Benden size
hidâyet (yani Peygamber, kitâb ve dîn) gelince, bu
hidâyete uyanlarınız sapıtmaz ve şaki olmaz. Zikrimden yüz
çevirirseniz, geçiminiz dünyâda dar olur. Onu, kıyâmet günü
kör olarak haşrederiz. Der ki: Yâ Rabbî! Benim gözlerim
görürdü, beni niçin kör olarak haşreyledin?” Allahü teâlâ der ki:
Sen de böyle yaptın, sana gelen âyetlerimizi unuttun. Bugün de sen
unutulursun” (Tâhâ: 123-126). Âyetleri unuttun demek; gözünü
onlardan yumdun, onları görmedin, onları bakmadan terk ettin, bugün
sen de, rahmet ve mağfiretimizden unutulursun,
demektir.
Peygamber efendimiz buyurdu
ki: “Size iki şey bıraktım. Onlara yapışırsanız, doğru yoldan
sapmazsınız. Biri Allahü teâlânın kitabı, diğeri benim
sünnetimdir.”
İşleriniz ve sözleriniz Allahü
teâlânın kitabına ve Resûlünün sünnetine uygun olursa, hidâyet ve
tevfîke kavuşanlardan olursunuz. Böyle olmazsanız, sapık ve
şakî olursunuz.
Şerefüddîn Menkellâtî hazretleri
Mâlikî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 664 (m. 1266)’de Endülüs’te
(İspanya) bulunan Züvvâre’de (Sujar) doğdu. 743 (m. 1342)’de
Kâhire’de vefât etti. Talebelerine buyurdu ki:
Müminlerin hepsi, ma’rifet,
yakîn, tevekkül, muhabbet, rızâ, havf, recâ ve îmân sahibidirler,
îmânın, kuvvetinde başkalarından farklı olabilirler. Meselâ bir
memlekette iki sâlih kimse olsa, bunlardan biri yakîn bakımından
diğerinden ileri olsa, birincisinin diğerine uyması gerekir. Çünkü
sâlihler, yakînde eşit olmazlar. Fakat İslâmiyet ve akla âit
şeylerde eşit olurlar.
Ey kardeşim! Bu dünyâda doğru
yolda olmak, dünyâdan îmân ile çıkmak ve kıyâmet günü Cennete
girmek istiyorsan, Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin
(sallallahü aleyhi ve sellem) sözlerine uy. Allahü teâlâ,
Sebe sûresi otuzdördüncü âyetinde meâlen; “De ki, ya biz,
ya siz hidayet üzere, yahut açık dalâletteyiz” buyuruyor. Bu
âyet-i kerîmenin açıklaması şöyledir: "Ey Habîbim, sen onlara de
ki, birimiz hidâyet üzere, diğeri dalâlettedir. Yani ben
hidâyet üzereyim, siz dalâlettesiniz." Bu âyet-i kerîme, bir
kimsenin arkadaşını kastedip, ikimizden birimiz yalan söylüyoruz,
demesi gibidir. Âyet-i kerîmede takdim (öne alma) ve tehir (sona
alma) vardır; açıklaması: Ben hidâyet üzereyim, siz açık
dalâlettesiniz demektir dediler. Nitekim âyet-i
kerîmelerde meâlen buyuruldu ki: