"Ne kadar çok şaşılır şu
kimseye ki, âhirete inanıyor ve dünyâ için çalışıp ona
koşuyor."
Tâcüddîn İbrâhim Efendi Osmanlı
âlim ve velilerindendir. Antalya-Manavgat'ın Demirciler köyünde
doğdu. Hocası Abdüllatîf Makdisî, Bursa'ya gidip yerleşti. Tâcüddîn
İbrâhim de hocasından ayrılmadı. Onun hizmetinde bulundu. Hocası
vefât edince, Tâcüddîn İbrâhim onun yerine geçti. 1467 (H.872)
senesinde Bursa'da vefât etti. Buyurdu ki:
"Allahü teâlânın; baktığı şeyden
ibret alan bir göz, fasih bir lisan, hayrı anlayan, inanan ve amel
eden bir kalp verdiği kimseler felâh bulur
kurtulurlar."
"İnsanlar üç kısımdır;
Birincileri hayırlı amel işleyen, ona devam eden ve ona devam
ettiği hâlde ölenler. İşte bunlar mukarreblerdir. İkincileri;
ömürlerini günah ve uzun bir gafletle geçirip, sonra tövbe etmiş
olanlar. İşte bunlar Eshâb-ı yemîndirler (Cennet ehlidirler).
Üçüncüsü ise; ömürlerini Allahü teâlânın menettiği şeylerle
geçiren, harama günaha devâm eden ve o hâliyle dünyâdan ayrılanlar.
İşte bunlar Eshâb-ı şimâldirler (cehennemlikdirler)."
Dinleri dünyâya bağlı olanları
şöyle târif etmiştir: "Altın ve para, münâfıkların boynuna geçmiş
bir iptir. Her türlü pisliğe boyunlarındaki bu iple
çekilirler."
Bu mübarek zat, münâfık olmaktan
çok korkar ve herkese münâfıklığın alâmetlerini anlatırdı.
Kendisine; "Münâfık ağlar mı?" diye soruldu. Cevâbında; "O gözünden
ağlar, fakat kalbi ağlamaz" buyurdu. Hiçbir şeyin, insanı Allahü
teâlâdan alıkoymasını istemezdi. Buyurdu ki:
"Allahü teâlâya kulluk için
yaratılmış olan bir kulun şehvetleri onu ibâdetten alıkoyarsa, o ne
kötü bir kuldur."
"Âhiret için yaratılıp, dünyânın kendisini âhiretten alıkoyduğu kul ne kötü bir kuldur. Halbuki dünyâ fânî âhiret ise bâkîdir."
"Âhiret için yaratılıp, dünyânın kendisini âhiretten alıkoyduğu kul ne kötü bir kuldur. Halbuki dünyâ fânî âhiret ise bâkîdir."
"Her gün ömrünün bir kısmı
gitmekte, sen ise buna üzülmüyorsun. Her gün sana yetecek kadar
rızık verilmekte, fakat, sen, sana verilen şeyleri kâfi görmüyorsun
ve seni azgınlaştıracak, Allahü teâlâdan uzaklaştıracak şeyi
istiyorsun. Aza kanâat etmiyor, çokla doymuyorsun. Kendine ihsân
edilen ve içinde bulunduğu nimetlere şükretmekten âciz iken, daha
fazlasını istemek nasıl uygun olur? İsteğinin fazlalığı seni
aldattı. Arzu ve istekleri dünyâ için olan bir kimse, âhiret için
nasıl çalışabilir. Hayret edilir, ne kadar çok şaşılır şu kimseye
ki, âhirete inanıyor ve dünyâ için çalışıp ona
koşuyor."