İstanbul’da doğdu. 1160 (m.
1748)’da Şam’da vefât etti. Bir dersinde şunları
anlattı:
Allahü teâlânın vahdâniyyetini
[birliğini] isbât hususundaki deliller:
Enbiyâ sûresinin yirmi ikinci
âyetinde meâlen: (Eğer yer ile gökte, Allahtan başka
ilâhlar olsaydı, bunlardaki nizâm bozulur, karmakarışık
olurdu) buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimenin
işareti (Burhân-ı temânü')dür. Yâni âlemin
hâlıkının [yaratıcısının] iki olduğu farz edilse, bu iki
yaratıcının fiilleri, birbirinden, yâ farklı veya aynı olur.
Birbirinden farklı olursa, âlemin fesadı lâzım olur. Yâni semavât
ve arzın bu husûsî nizâmından [düzeninden] çıkmasını ve yok
olmasını veya birbirine zıd şeylerin aynı anda bir araya
cem edilmesini icab ettirir. Meselâ, iki ilâhdan birisi, Zeyd
ismindeki insanın hareketini, diğeri de o anda hareket etmeyip
sükûnunu irâde etse [dilese], ilâh oldukları için kudretleri Zeyd'e
tesîr edince, cem-i zıddeyni icab ettirir. İki ilâhın fiilleri,
yek-diğerinin aynı olursa, aralarında muhâlefetin bulunması, yâ
mümkün olur veya olmaz. Muhâlefet mümkün olamaz. Çünki ikisi, aynı
şeyi irâde etmektedirler. İkinci şekilde yâni muhâlefetin mümkün
olması ise, ikisinden birisinin âcizliğini icap ettirir. Âcizlik
ise, mahlukluk, sonradan olma, yâni yaratılma alâmetidir. Bu ise,
ilâhlığın şânına yakışmaz. Sonradan yaratılan ilâh
olamaz.
Âlemin yaratıcısının [hâşâ] iki
olduğu farz olunsa, ikisinden biri, tedbîrinde yani dilediğini
yapmakta yâ kâfî olur veya olmaz. İki ilâhdan birincisi, yaratıcı
olarak, dilediğini yapmakta kâfî ise, ikinci ilâhın zâyi ve
zâid yâni lüzûmsuz ve fazla olması icap eder. Bu ise, noksanlıktır.
Noksan olan ise, yaratıcı, yâni hâlık olamaz.