"Mezheb imâmlarımız, Kur’ân-ı kerîmin manasını bizim
anlayabileceğimiz şekilde, kitaplarına yazmışlardır."
Süleymân Bâcî hazretleri Endülüs’te yetişen Mâlikî mezhebi
âlimlerindendir. 403 (m. 1013)’de Endülüs’te (İspanya) Batalyûs’ta
(Badajoz) doğdu. 474 (m. 1081)’de Mursiye’de (Murcia) vefât
etti.
Endülüs’te, doğru yoldan ayrılıp bozuk fikirleri yaymaya çalışan
İbn-i Hazm ile birçok münâzaralar yaptı. Onun anlatıp yaymaya
çalıştığı bozuk fikirlerle meşgûl olmayan kimse yok gibiydi. Orada
bulunan âlimler, onunla mücâdele etmekte yetersiz kaldılar. Onun
bozuk fikirlerine, birçok kimse tâbi olmuşlardı. İbn-i Hazm, din
bilgilerini kendi görüşlerine göre anlatmaya kalkışarak, doğru
yoldan ayrılmış, bozuk görüşleri, Endülüs’te din olarak yayılmaya
başlamıştı. İbni Hazm, herkese ictihad yapmayı emredip, (Başkasına
uymak haramdır. Mezheb imâmlarına uymak, onu Peygamber menziline
çıkarmak olur. Bu ise küfürdür) diyordu. Süleymân Bâcî, ona şu
cevabı verdi:
Mezheb imâmı demek, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”
Kur’ân-ı kerîmden çıkardığı manâları, bilgileri, Eshâb-ı kirâmdan
işiterek toplayan, kitâba geçiren büyük âlim demekdir. Resûlullah,
Kur’ân-ı kerîmin hepsini Eshâbına tefsîr etti. Resûlullahın
Kur’ân-ı kerîme verdiği manaları, açıklamalarını anlamak isteyen,
bir mezheb imâmının kitaplarını okur, bunlara uyar. Bu kitapları
okuyup, bunlara uyan kimse, o mezhepten olur. Bu ise, Resûlullaha
“sallallahü aleyhi ve sellem” ve Kur’ân-ı kerîme uymak demektir.
Eshâb-ı kirâm “aleyhimürrıdvân” Resûlullahtan işittiklerine uyardı.
Kendi talebelerinden birine uymaya, yani dört mezhepten birinde
olmalarına lüzûm yoktu. Onların her biri bütün bilgileri asıl
kaynağından alıyordu. Birbirlerine sorarak da öğreniyorlardı.
Hepsi, mezheb imâmlarından daha çok âlim ve daha yüksek müctehid
idiler. Mezheb sâhibi idiler.