Ortadoğu’daki temel siyasal sorununun, bu toplumların Batılı kurumlara adapte olamaması, insan hakları, demokrasi, kalkınma ve modernleşme süreçlerine uyum gösterecek yeteneklerden uzak olması gibi nedenlere bağlayarak açıklayanların sadece oryantalist bir bakış açısına değil, aynı zamanda bilim dışı bir bakış açısına saplanıp kaldıklarını görmek gerekir.
Çeşitli platformlarda bu tür ön yargıları savunan politikacı, stratejist gibi sıfatlar kullananların yanı sıra sosyal bilimlerin belli başlı alanlarına mensup kimselere rastlamak da nadirattan bir vaka değildir. Bu durum, bu zihinsel çarpıklık bir yöntem sorununa işaret etmektedir ve böyle bir sorunun varlığı ise üniversitelerimizde sürdürülen eğitimin niteliğine kadar uzanan ( üzerinde ayrıca duracağımız) daha büyük bir soruna dayanmaktadır.
Hangi tarih?
“Ulus devlet siyasal formasyonunun, Batı toplumsal gelişmesinin
belli bir aşamasında ortaya çıktığı bilinmektedir. Klasik örneğini
Fransa’da bulabileceğimiz bu yapının özelliği, toplumun parçalı
modern öncesi ünitelerinin yerine, toplumsal mekân olarak şehrin,
ekonomik zemin olarak piyasanın yani ticaretin, finansın, paranın,
toplumsal aktör olarak sınıfların yükseldiği bir toplumsal temele
dayanmış olmasıdır.” Dolayısıyla şunun altının iyice çizilmesi
gerekir ki; ulus devlet bir siyasi yapı olarak toplumsal ilişkileri
parçalı yapıları aşan bir entegrasyonun üzerine inşa edilmiş
bulunmaktadır ve siyaset kurumundaki bu yeni formla, bu bütünleşme
daha ileri bir aşamaya taşınmaktadır.
Batı’nın bu dönüşümü gerçekleştirmesinin arkasında birçok olaydan
bahsedilebilir, bunlar arasında sömürgeciliğin, açık deniz
ticaretinin buradaki payının yanı sıra sanayi üretiminin yarattığı
ekonomik ve politik gücün bunda büyük bir rolü olduğunu ayrıca
belirtmek gerekir. Bu süreçler, İmparatorluk yapılarından ulus
devletlere geçişin hazırlayıcısı olayların içinde
yaşanmışlardır.
Netice olarak söylenmek istenen; ulus devlet yapılarının bir proje
olarak ortaya çıkmadığı, tarihsel olarak üretildiği ve onları
üreten toplumsal entegrasyon mekanizmalarının üstünde vücut
bulmasıyla ilgilidir. Ortadoğu toplumları açısından bakıldığında,
durum tam aksi istikamettedir. “İmparatorluk bir sömürge sistemine
dayanmadığı gibi, tam tersine sömürgecilik tarafından çözülen,
sonra parçalanan bir yapıya sahiptir. Burada söz konusu toplumsal
aktörler, kurumlar sahnede değildir ve durum farklıdır.” Millet
öncesi toplumsal formasyonlar olan, klandan, aşiret ve kabileye
uzanan farklı parçalı yapılar bu topraklarda hâlâ yaşamaya devam
etmektedirler. İşte siyasal çelişkilerin ortaya çıktığı yer bu
zeminle ilgilidir.