Adını hiç eğip bükmeden, baştan koyalım:
-Yeni Ortaçağ!..
Dünya üçüncü bin yıla, kan
revan içinde, krizlerin, açlık ve yoksulluğun, savaşların insanlığı
silindir gibi ezip geçtiği iktidar ve güç kavgasının doruğa çıktığı
bir kaos ortamında girdi…
Bir yanda 21. Yüzyılı kaybetmemek, sömürü düzenini sürdürmek için
her türlü ahlaksızlığı kendinde hak gören, milyonlarca insanın
ölümü, sürgünü, tecavüze uğraması karşısında kılını bile
kıpırdatmayan süper güçler… Diğer yanda bu güçlerin kuyruğuna
takılmış, kendi ikballeri uğruna halklarını tarlaya sürer gibi
savaşa sürükleyen, ülkelerini yangın yerine döndüren diktatörler,
krallar, sultanlar!..
Beyaz adamın dünyanın dümenini ele geçirdiği, sömürgecilik
sayesinde zenginlikleri gasp ettiği yüzyıllar içinde ülkeler arası
eşitsizliğin, adaletsizliğin çapı da devasa boyutlara ulaştı. Öyle
ki; en büyük teknolojik atılımların yapıldığı, bağımsızlık
savaşlarının zirveye çıktığı 20. Yüzyılda iki büyük dünya savaşı,
yüzlerce bölgesel, yerel savaşlar yaşandı!..
Büyük güçlerin istediği, işaret ettiği piyonlar iktidara getirildi.
Petrolün, yeraltı zenginliklerinin bulunduğu topraklar
emperyalizmin eliyle pasta keser gibi bölündü, yapay devletçikler
kuruldu ve tesadüfe bakın (!) her birinin başına bir diktatör,
kral, sultan oturtuldu!..
Her süper gücün bir arka bahçesi vardı artık; aralarındaki yazılı
olmayan anlaşmaya göre, birbirlerinin arka bahçesindeki “tavuklara”
kış demek yasaktı, herkes efendi gibi kendi hinterlandını
sömürecekti!..
-20’nci Yüzyılın sonuna doğru anlaşma
bozuldu!..
Artık dünyada yalnızca bir süper güç vardı: ABD!.. Tabii bir de çokuluslu dev şirketler… Yapılacak olan şey gayet basitti:
-Dünyayı siyasi olarak ABD, ekonomik olarak da bu dev şirketler yönetecek...