Yargının bağımsız olduğu, özellikle bizim türden ülkelerde nasıl
anlaşılır?..
Çok kolay; önce yeni adli yıl açılışı için bir sürü belediye
otobüsü tahsis edilir… Ne kadar hakim, savcı varsa bu otobüslerle
saraya taşınır… Törene katılım zorunlu tutulduğu için, tüm yargı
mensupları tıpış tıpış saraya gider…
Bütün yargı mensupları derken sakın karıştırılmasın; sözünü
ettiğimiz yargı, “himaye altında” olan savcı ve
yargıçları kapsamaktadır artık!.. Pardon, muhalefet, barolar filan
gibi bir şeyler mi duydum? Geçiniz bir kalem; Barolar Birliği
Başkanı bile böylesine himayeye mazhar bir toplantıya katılamaz
yani, nitekim katılmamıştır da!..
Sonracığıma Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit,
28 sayfalık Adli Yıl Açılış metnini okur. Konuşmada Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten
ilaç niyetine bir satır dahi bahsetmezken, Osmanlı devlet adamları
ve padişahlarının adalet teşkilatıyla ilgili reforma çabalarını
övgüyle anlatır. Mesela III. Selim döneminde
Viyana Büyükelçisi Ebubekir Ratip, 17. Yüzyılda
Koçibey, Defterdar Sarı Mehmet
Paşa’dan alıntılar yapar. bu zevatı övgüye boğar… Tabii
salonda kimilerinin gözleri yaşarır, kendilerini adeta 17. yüzyıl
atmosferinde, Osmanlı’da gibi hissederler…
Sonrasında liyakatla ilgili tanımlara yer veren Yargıtay Başkanı,
Eflatun’un yanı sıra Hz. Muhammet’e de atıf yapar.
peygamberin, “kıyamet ne zaman kopacak?” sorusuna
“İş ehil olmayana verildi mi, kıyameti bekle dur”
hadisine yer verir…
-Laf aramızda hadis günümüze cuk oturmuştur!..
Yargıtay Başkanı Cirit, çok önemli, hassas konulara vurgu yapar; mesela tartışmaların odağındaki “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” için şöyle der:
-...