Aradan yıllar geçti, davulcu yaşlandı ve aklına o güne kadar hiç
düşünmediği bir soru gelip oturdu; hayatını ramazan ayları dışında
içkili düğünlerde, eğlencelerde de davul çalarak kazanmış, kefen
parasını da bu kazandıklarından bir kenara ayırmıştı… Aklını
kurcalayan soru işte burada devreye giriyordu:
–Acaba bu kefen parası caiz miydi, değil
miydi?..
Düşündü, taşındı Diyanet İşleri Başkanlığı’na
danışmaya karar verdi… Durumu anlatan bir mektup yazıp aynı soruyu
sordu, gelen yanıtla başından aşağıya adeta kaynar sular
dökülmüştü:
-Caiz değildir!..
Adamcağız büyük bir üzüntü içinde hikayesini dönemin en ünlü
yazarlarından Hasan Pulur’a yazdı. Mektubu büyük
bir şaşkınlık içinde okuyan Pulur, “Olaylar ve
İnsanlar” köşesine taşıyıp, adamcağızın hikayesini
ve Diyanet’in verdiği cevabı anlattıktan sonra şu soruyu
sordu:
–Diyanet “caiz değildir” diyorsa demek ki bir bildiği
vardır! Benim de onlara bir sorum olacak: oradaki din görevlileri
maaşlarını devletten alıyor. Devlet ise bu paraları halktan aldığı
vergilerden ödüyor. Vergi verenlerin içinde meyhanecisi de var,
kerhanecisi de var… Bu durumda aldıkları maaş caiz midir, değil
midir?!.
Ortalık karıştı tabii! Sonunda Diyanet İşleri
Başkanlığı, “Konu yanlış anlaşılmış, yanlış karar
verilmiştir. Kefen parası caizdir” açıklaması yaptı!..
-Ruhun şad olsun Hasan Abi…