“Bir lokma ekmeği terör sayan, Tanrı’nın değil, şeytanın ordusudur.”
Terör devleti İsrail’in bakanlarından biri, Gazze’de çocukların
açlıktan ölmesini “meşru hak” olarak nitelendirmiş.
Bir diğeri, “Uluslararası hukuk Yahudilere uygulanmaz. Çünkü biz
seçilmiş halkız” diye çemkirmiş.
Şaşırdık mı?
Hayır.
Bu, sadece zaten yaşananın tercümesi.
Zulümle, kanla, gözyaşıyla zaten yazılmış bir pratiğin teorik
cümlesi.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcıları, İsrail’in işlediği
savaş suçlarını araştırmaya kalktığında tehdit edilmişti.
Ve ne “tesadüf” ki; Gazze’deki soykırım nedeniyle İsrail’i UCM’ye
taşıyan Güney Afrika’nın Paris Büyükelçisi Mthethwa, kaldığı otelin
22’nci katından “düşüp” öldü.
İnsan hakları, adalet, hukuk...
Hepsi birer vitrin süsü.
Görünmeyen eli tutan, görünene adalet dağıtıyor bu çağda.
İsmet Özel yıllar önce demişti:
“İnsan hakları bütün insanlığı ifade etmez; insan hakları bir insanı esas alır, o da Yahudi’dir.”