El Kaide ve IŞİD’i doğurmuş İslami damar
olan Selefiliğin sufilikle kavgası
“bidayetten”dir.
Bidayet, “başlangıçta” demek…
Selefilik, var oluşunu sufilik (tasavvuf) ve onun kitlesel
örgütlerine (tekkeler, tarikatlar) düşman olmasına
borçludur.
Selefiliğin kristalleşmesini sağlamış
13-14’üncü yüzyıl İslam âlimi İbn-i Teymiyye,
doktriner pozisyonunu kendisini önceleyen 12-13’üncü yüzyılın
meşhur sufisi ve “Vahdet-i Vücud” (Allah’ta var olmak/
varlık bulmak) anlayışının uç ismi İbn-i Arabi’ye
keskin karşıtlığından alır.
Selefiliğin hamurunda sufilik nefreti
vardır.
***
Hal böyle olunca şimdi 305 kişinin
çocuk-büyük demeden katledildiği Sina saldırısını gerçekleştiren
IŞİD’in eylemini kendince gerekçelendirecek dayanak, İslam
tarihinde mevcuttur.
Saldırılan “İslami” hedefin
“Sufilerin gittiği cami” olması, orayı
“İslam- dışı” saymak için IŞİD’e yeter de
artar.
Esas mesele, başta AKP’li Cumhurbaşkanı
Erdoğan olmak üzere katliamı İslami açıdan
değerlendirme yoluna giden ağızların, “Bunlara nasıl
Müslüman deriz” lafzıyla hâlâ kafalarını kuma gömmekte
ısrarlarıdır.
***
Tarihsel olarak, sosyolojik olarak, sosyal
antropolojik olarak bunlara “Müslüman” demek
durumundayız.
Dinde “insan” faktörünü görmek,
göstermek durumundayız. Din adına yapılan savaşları, öldürülen
insanları, işlenen cinayetleri, gerçekleştirilen katliamları fark
etmek durumundayız.
Aynı dine inananların dünyanın bir yerinde,
mesela Bosna’da, mesela Arakan’da katledilen olurken bir başka
yerde, mesela Maraş’ta, mesela Sivas’ta, mesela Sina’da katil
olabildiklerini kaydetmek durumundayız!..
***