Cumhurbaşkanı’nın “Barış İçin Akademisyenler” bildirisine imza
atanlara yönelik ateş saçan sözlerinin, çok daha derinlerde yatan
dehşetengiz bir motivasyondan beslendiğini düşünüyorum.
Yani bu, öyle bir başka türlü öfke ki aslında terör bahane diyesim
geliyor.
Cumhurbaşkanı’nın Ankara’da, İstanbul’da yerli-yabancı yüzden fazla
insanın ölümüne yol açan ve daha birkaç gün önce Kilis’e yağdırdığı
roketlerle ilkokul- ortaokul çocuklarını ölümün kıyısından geçiren
IŞİD’in kanlı terör eylemleri karşısındaki “mütevazı” tepkisine bir
bakın!..
Bir de hiç kimseyi öldürmemiş akademisyenlerin imza kampanyası
karşısındaki muazzam tepkisine bakın!..
Aradaki asimetri, bana düşündürüyor ki işin içinde başka bir iş
var.
Kanımca Cumhurbaşkanı, Cumhuriyetin yetiştirdiği laik elite bütün
kalbiyle antipati ve öfke duyuyor.
Mesele Cem Karaca’nın kastettiği
“yarım porsiyon aydınlık” falan değil… O imzacı akademisyenler
arasında tam da bu “yarım porsiyon aydınlık” meselesinin üzerine
yaptıkları çalışmalarla gitmiş olanlar var.
Hem siyasette hem akademide dönem dönem egemen olan “elitizm”e
yönelik eleştirel çözümlemeler yapmış, eserler vermiş ve kuvvetle
muhtemel ki şimdi Cumhurbaşkanı’na danışmanlık yapan, onu böylesi
konuşmalara hazırlayan ekibin bile hocası olmuş isimler de
var.
Ancak mesele ne “yarım porsiyon aydınlık” ne de elitizm…
Söz konusu olan elitizme değil “elit”e, İslâmi tabirle “havâss”a
düşmanlık…
Aydın despotizmine değil, aydın eleştirisine düşmanlık…