Geçen hafta Müge Anlı’nın programında 4 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz edip sonra da boğarak öldüren adamın “çözülmesi” bir ilk değil. Benzeri vakalar yıllardır karşımızda.
Mesela üç yıl önce de bir cinayetin stüdyoda aydınlatılması
vesilesiyle yazmıştık: Günlerce “şov”un bir parçası olmuş cani,
stüdyodan polislerce teslim alındı. Cinayeti itiraf eden de yine
günlerdir o caniyle birlikte stüdyoda olan, onunla yasak ilişki
yaşayan bir kadındı. O, canlı yayında “çözüldü”; caniyi stüdyonun
bahçesinde lafa tutarak cinayet büronun oraya ulaşması sağlandı;
sonra da polisler bizzat stüdyoya girip kadını canlı yayından
“aldı”.
Şimdi karşımızdaki olay da buna benzer ama tabii işin içinde çocuk
olduğu için çok daha korkunç ve iç yakıcı.
Manisa-Alaşehir’de kaybolmuş bir kız çocuğunun akıbeti söz konusu.
Baba, canlı yayında mahallelerinde hurdacılık yapan bir adamdan
şüphelendiğini söylüyor. Hurdacı stüdyoya çağrılıyor ve sorulara
çelişkili cevaplar veriyor. Öfkeli baba stüdyodan çıkarılıyor.
Sonrasında Anlı ve programın hukukçu daimi konuğunu kuliste adamı
gizli kamera kayıtları eşliğinde korkunç itiraflara uğratırken
izliyoruz.
Adam küçük kıza tecavüz ettikten sonra öldürüp gömdüğünü de;
kendisinin çocukluktan itibaren baba tacizine uğradığını da; parası
olmadığı için kadınlarla ilişki kuramayıp böylesi çocuk tacizi
sapkınlığına düştüğünü de “Benim ruhum hasta” diyerek
anlatıyor.
İşin en vahim yanı, 14 Ekim’den beri polis ekiplerince aranan
çocuğun izine rastlanamayıp emniyet soruşturmasının neredeyse
kilitlenme noktasına gelmiş olması.
Kilit, ekranda bir şov programında açılıyor!..
***
Peki, bu karşımızdaki nedir? Buna sadece bir sabah kuşağı programı
diyebilir miyiz?..
Hiç diyemeyiz.
“Müge Anlı ile Tatlı Sert”, en hafifinden bir polisiye realite-şovdur.
O, ekranda, ekranın öznesi olduğu görsel kültürde ve “Meşhuriyet Çağı”nda siyasetin de, bilimin de, eğitimin de, dinin de, hukukun da, sanatın da hiçbir şey, “şov”un ise her şey olduğu gibi;