Efendim neymiş, Acun Ilıcalı da
Adnan Hoca’nın eski bir müridi imiş! Bak sen şu
işe!..
Yahu bunda ne var?!.. Herkes kimlerin eski müridi veya muhibbi,
meftunu, mültefiti değil ki bu ülkede de siz şimdi Acun’u teşhir
ediyorsunuz, vur abalıya misali…
Bugün bu ülkede bir numaralı terörist oluşum addedilen yapının
başındaki şahıstan daha düne kadar “Sayın Gülen”,
“gönlümüzü, sevgimizi kazanmış hocaefendi” diye söz edip
yaptıklarından dolayı kendisine müteşekkir olunmasından dem
vuranlar hâlâ haşmet ve hışımla bakanlık koltuklarında oturmuyor
mu?!..
Eh, bir zamanlar Acun da “Adnan hocaefendici” olmuş, ne çıkar
bundan?..
Olmuştur ve şimdi o da “Beni bile aldattılar” der, olur
biter!..
Nasıl birileri “1725 Aralık” sonrasında ortaya çıkıp böyle
dediyse…
Bu sözden öte, “Ne istediniz de vermedik” dediyse… Acun’un da
vardır canım bir mazereti!..
Tabii şu son söz, Adnan Oktar için de ziyadesiyle geçerlidir.
Ona da ne istediyse verdiler.
Çünkü ihtiyaçları vardı.
‘Sosyete’yi hidayete erdiriyordu!
“Adnan Hoca” lâkaplı, Harun Yahya müstearlı Adnan Oktar,
1980’lerden itibaren bu ülke topraklarında kımıl kımıl beliren
türlü çeşit İslami oluşum arasında nev’i şahsına münhasır bir
pratikle ayrıksılaştı. O, hedefine laik-modern kesimlerin en
sansasyonel ve spektaküler, yani göze çarpan dilimlerini koymuştu:
Monden sosyete; moda pazarı; magazin-şov dünyası… O, buralardan
“İslam dairesi”ne kazanımlar sağlama...