Cumhurbaşkanı Erdoğan, Boğaziçi Üniversiteliler
Derneği’nin toplantısında, “Açık konuşmayı severim” diyerek bu
üniversitenin kendi gönlünden geçen konuma ulaşamadığını şöyle
belirtmiş:
“Bu üniversitemiz açıkçası biraz zayıf kalmıştır. Bu ülke ve
milletin değerlerine yaslanamadığı için küresel bir marka haline
gelme çabalarında hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır.
Çokseslilikle, kendi ülkesine ve milletine yabancılık arasındaki
çizgi doğru çizilmeden bunu başaramayız. Batı ülkelerindeki
üniversiteler çoksesli değil mi? Bunlardan hangisinin kendi
devletine, kendi halkının değerlerine karşı faaliyet yürüttüğünü
gördünüz?”
Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerine onun üslubunca “Açık konuşmayı
severim” diye başlayan geri bildirimlerde bulunmaya kalkmanın tek
sakıncası, ifadelerin hangi birinden başlama yolunda yaşayacağınız
zorluk ve kararsızlık olabilir.
Sondan başlamayı deneyelim!
Bugün Erdoğan’ın lideri, daha doğrusu sahibi olduğu iktidar
makinesi AKP içinde görevli kimileriyle de yolumun kesiştiği,
lisans-üstü eğitim yaptığım Londra’daki okulun kantininde bir
sohbet esnasında;
Londra Üniversitesi’nin meşhur “LSE”sinde (“London School of
Economics and Political Science”) ders veren (2010 yılında
kaybettiğimiz) İrlanda asıllı Fred
Halliday için, aramızdan birinin sarf ettiği şu
söz hiç hatırımdan çıkmaz:
“Yahu, adam tam bir İngiliz düşmanı, ha!..”
Halliday, dünyada siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler denince
de, LSE denince de, ama en önemlisi “İngiltere” denince de akla
gelen ilk isimlerden biriydi o sıralar.