YUKARIDAKİ başlık, AK Parti milletvekili Selçuk Özdağ’a ait.
Enpolitik adlı sitedeki yazısında şöyle diyor:
“Siyasi konuların dini zeminlere taşınarak tartışılmasını doğru
bulmuyorum. Bu, dini siyasetin basit bir aracı yapma sonucunu
doğurur ve anlamı siyaset dinden büyüktür demektir.”
Doç. Dr. Selçuk Özdağ 16 Nisan referandumunun adeta bir “iman-küfür
problemi haline getirmek” gibi vahim yanlışlardan sakınılmasını
istiyor. “Siyaseti din alanına taşımanın” toplumu nasıl
kutuplaştırdığını ve ne kadar zararlı olduğunu referandum
çalışmalarında bizzat gördüğünü belirtiyor. AK Parti’ye sempatiyle
bakanlarda bile bunun tedirginlik yarattığını söylüyor.
“Siyasi hırsın din adamı kisveli FETÖ’yü ne hale getirdiğini
gördük” uyarısında bulunuyor.
KRALLARDAN DEMOKRASİYE
Sayın Özdağ’ın uyarıları bir bilim adamının objektifliğini ve etik
değerler hassasiyetini yansıtıyor.
Özellikle de samimi AK Partililerin bunları dikkate alması
lazım.
Herhangi bir siyaset, kendi gidişatı hakkında eleştiri ve uyarılar
olmadan kendini denetleyebilir mi? Hatalarının farkına varabilir
mi? Onları düzeltebilir mi?
Tarihte yanlışlarını fark etmeyerek, söyleyenleri susturarak,
böylece düzeltilmesine imkân vermeyerek olumsuz sonuçlara
sürüklenmiş siyasi ve toplumsal hareketler çoktur.
Onun içindir ki insanlık bu tecrübelerle eskiden krallarda,
halife padişahlarda toplanan yasama, yürütme ve yargı erklerini
ayırdı, ayrı organlara verdi; biri yanlış yaparsa öbürü “dengeleyip
düzeltsin” diye.
DENETİM VE DENGE
Aynı tecrübeyle, modern demokrasilerde “parti disiplini” varsa,
mutlaka “parti içi demokrasi” de olmalıdır; her şey müzakere
edilerek yapılsın diye.
Ya da ABD’de olduğu gibi “parti disiplini” diye bir şey yoktur;
kendi partisinden senatörler Trump’ı eleştirir. Onun önemli
hatalarının bir kısmını yargı önlerse, bir kısmını da kendi partisi
frenler.
Meselenin özünde “hür düşünce” ve “denetim” kültürü vardır. Bunlar
modernleşmeyle gelişmiş kavramlardır.