Geçen hafta CNN Türk’te Sabah gazetesinden Hasan Bülent Kahraman
ve Karar gazetesinden Mustafa Öztürk’le konuşurken bu meseleye de
değinmiştik.
Dün Etyen Mahçupyan Karar’da “Muhafazakâr zihnin fakirleşmesi”
başlıklı bir yazı yazdı. “Siyasetin toplumsal alan üzerinde
hegemonya kurduğu bir dönemden geçiyoruz” diyordu.
Zihinlerin hegemon siyasetten ayrı, farklı ve çeşitli fikirler
geliştirmesi kolay mı?
Bu adeta bir tabiat kanunudur. Kemalist düşüncenin de en
yalınlaştığı dönem, 1930’lardı.
İKİ KAVRAM
Bugün muhafazakâr kesimde eli kalemli Yakup Cemil’lerin gürültüsü
çok çıkıyor; destek de görüyorlar.
Fakat benim her gün değer vererek okuduğum yazarlar da var. Yeni
Şafak yazarı Kemal Öztürk böyledir.
Öztürk dünkü yazısında sosyal medyanın FETÖ’cüler ve başka odaklar
tarafından organize şekilde “saldırı ve iftiralar” için
kullanıldığını hatırlatarak düzenleme yapılmasını istiyordu.
AK Partili ‘farklı’ isimler bile bunların saldırılarına
uğruyor.
Öztürk’ün yazısında iki “kavram”ı çok önemli ve ufuk açıcı
buluyorum:
Öztürk dijital düzenleme konusunda “Batı sorunu çözüyor, biz de
yapalım” diyordu; bu bir.
İkincisi, “Dijital devrimi kaçırmak sanayi devrimini kaçırmaktan
daha pahalıya mal olacak bize” diyordu.
HUKUK SORUNU
Batı’daki hukuki gelişmeler bugünkü siyasallaşmış muhafazakâr
ideolojinin gözünde ne ölçüde böyle referans kaynağıdır? Yani hukuk
sorunu...
Muhafazakâr çevrelerdeki hamasi tarih anlayışında, Osmanlı’nın
çöküşünü anlamada “sanayi devrimini kaçırmak” kavramının yeri
nedir? Yani bilim sorunu...
Biz Tanzimat’tan itibaren Batı’dan hukuki kavramlar almaya
başladık: Tüzel kişilik anlamında “şirket” kavramı fıkıhta yoktu,
ayrı bir dal olarak “Ticaret Kanunu” da yoktu.
Şirket ve ticaret hukuku olmadan ekonomi gelişir miydi? Gelişmiş
miydi?
Batı’dan esinlenerek 1850’de ilk Ticaret Kanunu’nu çıkardık,
Müslümanlar ondan sonra yavaş yavaş şirket kurmaya başladı.
“Milli ve yerli değil” diye bunu yapmasa mıydık? Yaptık, milli ve
yerli oldu.
Üstelik Tanzimat döneminde bu reformların mimarı, en büyük
hukukçularımızdan muhafazakâr Cevdet Paşa’ydı.