TÜRKİYE için en büyük sorun “millet” (ulus) tanımının
gerektirdiği düzeyde sosyolojik ve duygusal bütünleşmeyi henüz
sağlayamamış olmamızdır.
Onun için çok kolay ve çok keskin kutuplaşıyoruz.
İşte “müfredat” konusunu pedagoji diliyle değil, ideoloji diliyle
konuşuyoruz! Yeni müfredat önerisi de böyle.
Çokuluslu imparatorluk devam edebilirmiş gibi muhafazakârlar
Cumhuriyet’in “uluslaşma” projesini eleştirir.
Uluslaşma doğru bir hedefti, yanlış olan otoriter
uygulamalardı.
TEMEL KAVRAMLAR
Halbuki uluslaşma Abdülhamid’in de özlemiydi. “Çokuluslu” olan
imparatorluğu bir arada tutmanın zorluklarını görüyordu. “Ülkeler
fetheden ecdadımızın bu kadar farklı kavimleri bir kanuna ve ortak
bir duyguya bağlamayı” ihmal ettiklerini söylüyordu.
Bunu Meclis’in yapmasını bekliyordu.
Tanzimat’ta hukuk birliği davası, Meşrutiyet’te Mebusan Meclisi ve
Cumhuriyet’te Türkiye Büyük Millet Meclisi hep aynı amacın
kurumlarıdır: Ortak bir meşruiyet ve siyasal katılma yoluyla
bütünleşmiş bir millet olma davası...
Sanayileşme ve eğitimde çok gecikilmiş olması, savaşlar ve Avrupa
sömürgeciliği gibi birçok faktör sebebiyle 20. yüzyıla büyük
felaketlerle ve kayıplarla girdik.
Yine de “milli irade” ve “Meclis” gibi uluslaşmanın temel
kavramlarının bir bölümünü bize Meşrutiyet kazandırdı.
MEŞRUTİYET’TEN CUMHURİYET’E
Kurtuluş Savaşı bu kavramlara “istiklal”i ekledi.
Lozan, uluslaşmada en önemli bir aşamadır.
Osmanlı’yı yıkan sorunlardan “azınlıklar” meselesi Lozan’da nüfus
mübadelesiyle çözüldü. Hukuk birliği de Lozan’da sağlandı.