KABACA beş milyon milliyetçi ve muhafazakâr seçmen “hayır” dedi
ve neticede, küçük bir farkla, yüzde 49’a karşı yüzde 51 oyla
sandıktan “evet” çıktı.
YSK’ya yapılan itirazlar mahfuz kalmak kaydıyla, hukuken meşru ve
geçerli bir sonuç. Fakat siyaseten bir o kadar tartışmalı bir
sonuç... Evvela Sayın Başbakan Yıldırım’ın Anayasa değişikliği
konusundaki şu sözleri doğrudur ve son derece önemlidir:
“Toplumun yüzde 100’ü değilse bile büyük bir kesimini, kahir
ekseriyetini kapsaması lazım, onların kabul edebileceği bir metin
olması lazım. Bunu da tek başına yapamayacağımız aşikâr; onun için
bütün partilerle çalışmamız gerekiyor.” (25 Temmuz 2016)
Tam aksine bir sistemi yürütmek için gerekli toplumsal onay 16
Nisan’da çok küçük bir farkla ortaya çıkmıştır.
İKİ REFERANDUM
Hafızalarda “Yetmez ama evet” sloganıyla kalan 2010 referandumu
“daha fazla demokrasi, bağımsız yargı” kavramlarıyla yürütülmüştü.
AB’nin en saygın hukuk kuruluşu Venedik Komisyonu, önerilen
düzenlemeleri “ileri bir adım” olarak nitelemişti.
Moral zemini yüksekti.
Ülkedeki sağ ve sol liberallerden de ciddi destek almıştı.
16 Nisan referandumunun ise odak noktası, Başdanışman Sayın Mehmet
Uçum’un ifadesiyle “tek kişilik hükümet”tir.
Üstelik 16 Nisan referandumu çok eşitsiz şartlarda yapılmış, bütün
bilbortlar, duvarlar, meydanlar iktidar tarafından tutulmuş,
medyada ölçüsüz bir propaganda üstünlüğü yaratılmış, devlet gücü de
kullanılmıştır.
Bu gerçek, AGİT raporunda da yer alacaktır, ön haberlere
göre.
Üstelik, Venedik Komisyonu, önerilen sistemin demokrasiyle
bağdaşmayan birçok düzenlemeler içerdiğini belirtmiştir.