BAŞBAKAN Binalı Yıldırım, sandıktan çıkan evetlerin küçük bir
farkla önde olmasının birtakım toplumsal ‘mesajlar’ içerdiğini
görüyor; şöyle diyor:
“Bu seçimden bütün partilerin alması gereken mesajlar vardır, biz
de AK Parti olarak kendi payımıza düşen mesajı aldık. Nedir mesaj?
‘Tamam, AK Parti’ye olan güven devam ediyor ancak şu hususlarda da
daha dikkatli olmanız gerekiyor’ diye bize bir de not düşüyor
vatandaş.”
Başbakan’ın bu sözleri umut vericidir. Fakat referandumdaki yüzde
51.4 evet oyu, hukuken geçerli olmakla birlikte, OHAL yetkileri
kullanılarak, baskı yapılarak, muazzam masraflı ve devlet destekli
bir kampanya ile sağlandı.
Alınacak ‘mesaj’ bundan sonra daha yüklü bir kampanya, daha ağır
bir baskı olmamalı, aksine toplumdaki tepkileri anlamaya yönelik
olmalıdır.
Yapılacak analizlerde baskı atmosferinin ve olağanüstü gürültülü
kampanyanın toplumu nasıl etkilediği de araştırılmalıdır.
SUÇLAYICI, AYRIŞTIRICI DİL
İslamcı kesimin yüksek kaliteli iki yazarından bahsedeceğim.
Yeni Şafak’ta Kemal Öztürk, “tetikçi” denilen davranışlardan
örnekler vererek “son yıllarda ortaya çıkan, suçlayıcı,
ayrıştırıcı, ötekileştirici nefret dilinin” muhafazakâr camiada da
rahatsızlık yarattığını yazdı. Sonuçların “bu yüzden” beklenilenin
altında kaldığını belirtti. (24 Nisan)
Karar gazetesinde Hakan Albayrak “Pelikancılar”ın yayınlarından
örnekler vererek bunların yarattığı tabloyu şöyle anlattı:
“Bu İslami midir, ahlaki midir, meşru mudur, doğru mudur? diye
sorup duran ‘İslamcılar’dan kurtulup rahatça at koşturabilmek ve
ilke namına ne varsa rahatça çiğneyip geçmek.” (24 Nisan)
Bu tablonun bir de muhalif kitlelerde oluşturduğu endişeleri
düşünün.
İktidar yanlısı kalemlerin hepsi aynı değil, böyle uyarılarda
bulunan başka değerli kalemler de var.
FAY HATLARI
İktidar gerçekten “propaganda teknikleri” anlamında değil de
“yanlışlarını” bulma anlamında araştırma yapacaksa, öncelikle
kentlerde, eğitimlilerde ve gençlerde “hayır”ların hayli yüksek
olmasındaki “mesaj”ı doğru okumalıdır.