Biliyorsunuz CHP de dahil bazı çevrelerde müthiş bir Arap, hatta
Asya düşmanlığı var.
Hem Atatürk’ün adını ağzınıza alacaksınız hem de Filistin,
emperyalizme karşı varını yoğunu ortaya koymuş savaşırken karşı
cephede yer alacaksınız.
Kuşkusuz bilmezlik değil. Bilinçli bir saf belirleme. Hatta
bazıları için de şöyle söylenebilir: Belirlenen safta yer alma…
Verilen bir görevi yerine getirme.
Atatürk, Türk Devrimin yönünü şu sözleriyle açık bir şekilde
çizer:
“Biz Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve
bağımsızlığımızı muhafaza etmekle yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı
emperyalistlerinin kuvvetleri ve malum olan her vasıtaları ile Türk
milletini emperyalizme vasıta yapmak istemelerine de mâni oluyoruz.
Bu suretle bütün insanlığa hizmet ettiğimize kaniyiz.”
Bu sözleri izleyen cümle de safların nasıl belirlendiğinin bir
işaretidir ve yine bugüne ışık tutmaktadır:
“Rus ve Türk milletlerini birleştirecek sağlam dostluk esaslarının
ameli ve maddi bir surette semerelerini gösterebileceğinden ümitvar
olmakla bahtiyar bulunuyorum.”1
İşte bu nedenle Türkiye şimdiye kadar mevcut tarih kitaplarının
icaplarını değil, tarihin hakiki icaplarını takip etmektedir.
Gerçekten mevcut tarihlerin kaydettiği olaylar milletlerin hakiki
fikirleri ve emelleri değildir.2
Bu emelleri doğru saptamak bilimsel bilgi ve öngörüye dayanır.
İşte bu nedenle de Türkiye'nin kurtuluş ve kuruluş mücadelesiyle
mazlum ülkelerin bu emelleri tarih sahnesine çıkmıştır. Başarı
yolunu tayin edici en önemli ve ayırt edici fark, emperyalizme
karşı alınan kararlı, açık tutum ve ilk önce milli iradeyi
yaratacak ve bu mücadeleye önderlik edecek, milli bir idarenin
kurulması olmuştur.
Atatürk’ü Atatürk yapan budur.
Adını anmayı hak etmek gerekir.
O zaman da Arap dünyasında aynı bugün bizde olduğu gibi
emperyalizmin dur dediği yerde saf tutanlar vardı, Türkiye’de Millî
Mücadelenin karşısındaydı. Yine aynı şekilde Mustafa Kemal’i bayrak
yapan, alanlara çıkan Batılıların merkezlerine gönderdiği
raporlarda taktığı sıfatla söylersek “Jön Araplar” vardı. Onların
emperyalistlere karşı attığı her adım, yükselttiği her ses
Ankara’dan büyük sevinçle karşılanıyor, daha da yüksek sesle
Anadolu’nun mücadele cephelerine duyuruluyordu.3 Arap dünyasının
direnişi, Türkiye Devrimi için de tayin edicidir.
Emperyalistler bunu pek güzel görüyordu. Vızır vızır raporlar
merkeze akıyordu. Irak'ta bir İngiliz istihbarat subayı Eylül 1920
tarihli raporunda "Irak ihtilalinin milletlerarası bir komplonun
parçası olduğunu, işin içinde Kemalistlerin bulunduğunu," İngiliz
hâkim Arnold Wilson da "Kerbela'daki ihtilalcilerin Türklerden
mayıs haziran aylarında yedi bin altın Türk lirası yardım
gördüğünü, Kemalist ajanların Irak'ta milli heyecanın oluşmasında
etkili olduklarını" belirtmektedirler.4
Ortaçağ İmparatorluklarının süresi dolmuştu. Millî devletlerin
sahneye çıkışı “tarihin icaplarını” yerine getirmesi
kaçınılmazdı.
Atatürk bunu daha 1905’te öngörmüştü.
“Dava” diyordu “yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan bir Türk
devleti çıkarmaktır.” Osmanlı devletinin tasfiyesini büyük
devletlere bırakmamak gerekirdi. Türk çoğunluğun yaşadığı
topraklarda kendimiz bir millî devlet kurmamız gerekiyordu. İleriyi
görmek istemeyenler İmparatorluk’tan toprak fedakârlığı yapılmasını
hoş karşılamayacaktır, hatta ihanetle suçlayacaklardır;
görüşündeydi.5
Nitekim 24 Ocak 1920 tarihli Hâkimiyeti Millîye gazetesindeki
başyazıda bazılarının İmparatorluk sınırlarının korunması için
“genel bir himaye ve vekâleti” savundukları vurgulanıyordu. “Oysa
bu hürriyet ve bağımsızlığı, hayat hakkını tehlikeye sokmak
anlamına geliyordu. Arabistan’la birlikte Türkiye’ye konulan himaye
ya da vekâlet her iki milleti birden yabancı bir devletin özel
çıkarlarına esir etmek olurdu. Emperyalist devletler kendi ekonomik
ve siyasi çıkarları açısından Arabistan’ı, Irak’ı ve Anadolu’yu
birbirinden ayıt etmeyeceklerdi. Demiryollarını da ekonomik
merkezlerini de kendi ülkeleriyle olan ilişkiye göre
ayarlayacaklardı. Arabistan ve Irak’ı içine alacak sınırlarda ısrar
etmek Anadolu’nun bütün geleceğini yok etmek anlamına
gelirdi.”…
Bu bir kehanet ya da olağanüstü yetilere sahip olmaktan kaynaklanan
ileri görüş müydü?
Tam tersine çok basit bir nedeni vardı. Mustafa Kemal Paşa daha çok
gençken not defterine yazdığı gibi “maddeyi anlıyor, evvela
sosyalist oluyordu”.
Onun için de bu kadarla kalmadı.
Şu fikirler art arda vurgulandı:
-Araplar kendi varlık ve kaderleri konusunda bizzat karar
sahibidirler. Çünkü bir millet teşekkül etmiştir ve kendilerini
yönetmeye yetenekleri vardır.
-Araplar bir millet teşkil etmek için icap eden şartlara sahip
değildir demek, bağımsızlıkları uğrunda hâlâ mücadele eden ve eski
bir medeniyete, olgun milli unsurlara sahip bir millet için gülünç
olur.
-Mütarekeyle çizilen sınırın güneyinde dil, medeniyet ve hayat
tarzı Arap'tır. Halep'ten aşağıda bütün Arabistan'ın milli
çoğunluğunu teşkil ederler. Bu nedenle onların bağımsızlığı kabul
edilen milliyet ilkelerine uygundur.6
1937'de Suriye Başvekili Cemil Mardam’ın Ankara’yı ziyaretinde
yaptığı konuşmada "Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğu'ndadır" der
ve şöyle devam eder: "Balkan Harbi sonunda Gelibolu'daydım. Ben
Talât Paşa'ya teklif ettim. 'Suriye'ye, Irak'a istiklâl veriniz'
dedim. Talât Paşa 'Bunu başkasına söyleme, seni asarlar' dedi.
Fakat yapılacak şey buydu. Eğer yapılsaydı, bugün Türkiye, Suriye
ve Irak ki zaten kardeştiler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı,
müstakil Suriye, Irak ve Türkiye.