DÜN başlatılan İpek Medya Grubu'na yönelik operasyondan sonrası nifak sokmak, taraf tutmak için değil gerçekler ortaya çıksın diye bu yazıyı yazdım.
Sadullah Ergin, saygı gösterdiğim siyasetçilerden biri oldu,
zaman zaman dostane zaman zaman da gazeteci-bakan eksenli
görüşmeler yaptık.
Ancak 4.5 yıllık Adalet Bakanlığı döneminde, Türkiye'nin dalga
dalga operasyonlara uyandığı bir ülkeye dönüştüğü gerçeği hâlâ
apaçık ortada duruyor.
Bugün 'masum insanları içeri atmak', 'orduya kumpas kurmakla'
suçlanan bir 'Fethullahçı Terör Örgütü' (FETÖ) varsa, yine iktidar
sözcülerinin ifadesiyle, bu örgütün yargıda güçlenmesi, Ergin
döneminde gerçekleşti.
GERÇEK BİLİNSİN DİYE
Eğer bir 'FETÖ' varsa, 'Sadullah Ergin mutlaka konuşmalı' diye
çok yazdım.
Özellikle 26 Şubat 2014
(http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25892424.asp) ve 5 Mart 2014
tarihindeki (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25941484.asp)
yazılarım lütfen tekrar okunsun isterim.
O yazılarımda vicdani hesaplaşmanın önemine dikkat çekip, bunun
tarihteki en ağır örneği olan Hitler'in Adalet Bakanı Ernst
Janning'in Nürnberg duruşmalarındaki savunmasından alıntı da
yapmıştım.
Dün sabahki baskın üzerine de seyirci kalmak, susmak istemedim;
çünkü basın özgürlüğü anlamında ucu bana da dokunuyor.
İzlediğim Silivri duruşmaları sonrası sanık yakınlarının ifade
edilemez acılarını; o yakınların oturduğu sıralar da dahil,
tavandan sarkan 'ihbarcı mikrofonları'; sanıklara, hâkim ve
savcıların aşağılayıcı bakışlarını; savcı ve hâkimlerin devlet
başkanları gibi eskortlar eşliğinde 'güç bizde diye bağıran'
yolculuklarını; bugün ülkeden kaçmış dünün 'kahramanı' Zekeriya Öz
başta, Beşiktaş Adliyesi'nin 'Ali kıran baş kesen' tavrını; tarihin
çok değil 10 yıl sonra (o kadar da sürmedi) hepimizi yeniden
yazacağını hem köşeme taşıdığım hem de dilim döndüğünce Ergin'e
ifade etmeye çalıştığım için ve de Hürriyet okurları gerçekleri
bilsin niyetiyle bu yazıyı yazıyorum.
Onca insan, onca çileden sonra sadece 'ne oldu' bilsinler
istiyorum; çok mu?