Politik lider-yazar ilişkisi konusunda aklıma her daim gelen
ikili:
Lenin ile Maksim Gorki’dir!
Dostlukları 1902 yılında başladı; sürgün döneminde Paris, Capri,
Londra; ve 1917 Devrimi’den sonra Moskova’da
devam etti…
Lenin, Shakespeare, Goethe ve
Puşkin gibi yazarların okunduğu evde
büyüdü. Edebiyata düşkündü…
Gorki anılarında Lenin’in bu yönünü anlattı.
“Bir de baktım masanın üstünde Savaş
ve Barış duruyor. ‘Evet ya,
Tolstoy! Av sahnesini okumak istiyordum ama bir
yoldaşa mektup yazmam gerektiğini anımsadım. Okumaya hiç zaman
kalmıyor. Tolstoy hakkında yazdığınız kitapçığı da ancak dün gece
okuyabildim.’ Hızla devam
etti: ‘Ne büyük adam! İşte efendim
sanatçı budur…’ Sonra kısık
gözleriyle yüzüme bakarak
sordu: ‘Avrupa’da onu kiminle
kıyaslayabiliriz?’ Yanıtı yine
kendisi verdi: ‘Hiç
kimseyle.’ Rusya’dan, Ruslardan, Rus
sanatından gurur duyduğunu görürdüm sık
sık…”
Gorki, Lenin’in resim
sanatına bakışını da yazdı:
“V.A. Desnitski, Lenin’le İsveç’te tren
yolculuğu sırasında Dürer’le ilgili bir Alman
monografisini incelediklerini anlatmıştı bana. Kompartıman komşusu
Almanlar ellerindekinin ne kitabı olduğunu sormuşlar. Daha
sonra Almanların, büyük ressamları hakkında hiçbir şey
işitmedikleri ortaya çıkmış. Bu
durum Lenin’de neredeyse büyük sevinç
uyandırmış ve Desnitski’ye iki kez
gururla: ‘Biz tanıyoruz, onlar kendi
sanatçılarını
tanımıyorlar’ demiş…”
Peki…
Lenin’in, Rusya’da yeni oluşan/zamanını
aşan avangart/öncü sana...