Yıl, 1915.
Yer, Adana Misis Köyü.
Adı, Zepür idi. 4-5 yaşlarında Ermeni kız
çocuğuydu.
I. Dünya Savaşı’ndaki büyük boğazlaşma sırasında çıkarılan
Ermeni Tehciri’nde ailesini kaybetti. Köyünden
birilerinin yardımıyla İstanbul’a getirildi; Bakırköy’deki
Dadyan Yetimhanesi’ne bırakıldı…
Levon Ahçiyan, II. Abdülhamit’in doktoruydu.
Zamanla padişahla birlikte gözden düştü. Erenköy’de muayenehane
açtı. Kurtuluş Savaşı’ndaki katkılarından dolayı İstiklal
Madalyası sahibi oldu.
Bir gün -çocuklara yardım için her daim yaptığı
gibi- eşi Nazik Hanım ile birlikte Dadyan
Yetimhanesi’ne gitti. Zepür’ü çok sevdiler, evlatlık aldılar.
Zepür’e, köyden yetimhaneden sonra Erenköy’deki
köşk saray gibi geldi. Herkesin evladı oldu. En
çok da annesi Nazik’in kızkardeşi Meline’yi
sevdi. (Meline, Türk Dil Kurumu kurucusu
Agop Martayan’ın -Atatürk’ün verdiği soyadıyla
“Dilaçar”ın -eşiydi.)
Zamanla Zepür evlendirildi. Eşi Nerses Mafyan,
1907 İstanbul doğumluydu. “Önce Tanrı, sonra Beethoven” diyecek
kadar müziğe tutkundu…
Zepür de Erenköy’deki köşkte keman, piyano
çalmayı öğrenmişti.
Tarih: 24 Şubat 1951.
Zepür-Nerses çiftinin
oğulları Erenköy’de dünyaya geldi.
“Garo” adını verdiler.
Yani, Garo Mafyan…
Adını Türkiye’de bilmeyen var mı:
Besteci, aranjör, orkestra şefi…
Başta Eurovision olmak üzere Türkiye’yi birçok uluslararası yarışmada temsil eden bir müzik adamı…
Adını ilk kez altı yaşında duyurdu; Hürriyet gazetesinin birinci sayfası...