Ceza-cezalandırma…
Ülkemizde korkunç bir virüs gibi yayılıyor! Sebebi…
Otoritenin düzeni koruma amacı.
Böylece, farklı
fikre-düşünceye-davranışa tahammül gösterilmiyor.
Böylece,
kişiler ehlileştirilmek isteniyor.
Ve işte bunun tek yolu olarak cezalandırma yöntemi devreye
sokuluyor…
“Otorite” deyince aklınıza salt siyasal
iktidar gelmesin. Örneğin…
Tabip Odaları son dönemde, -kamuoyunda farklı
görüşleri nedeniyle tanınan- meslektaşlarına “ihraç”-
“kınama” gibi cezalar veriyor! Son “kurbanlar”, Prof.
Ahmet Rasim Küçükusta ve Dr. Yavuz
Dizdar oldu! “Suçları”, konuşmalarıyla
hekimlik mesleğini rencide etmekmiş!
Mesele aslında şu:
Tıp, bir bilim; ve hızla gelişiyor…
Bu nedenle Hipokrat çok geride
kaldı.
Bu nedenle Galenos çok geride kaldı.
Bu nedenle İbn Sina çok geride
kaldı.
Bu nedenle Hohenheim çok geride
kaldı.
Bu nedenle Vesalius çok geride
kaldı.
Uzatmayayım…
Nobel
ödüllü hekimlerin bulduklarının bile
bugün ne kadar yanlış-hatalı olduğu ortaya çıkıyor.
Hepsinin katkısı büyük oldu kuşkusuz.
İşin özü… Tüm kuramlar varsayımdır, aksi ispatlarına kadar
geçerlidir sadece.
Bu sebeple bazı ülkeler “sürekli tıbbi
eğitimi” şart koşuyor. Diyorlar ki:
“Sadece yayınları-kongreleri takip etmekle olmaz; seminerlere
katılıp, sınava girip, belli bir puan
tutturmanız gerekiyor.
Hızla gelişen yeni bilgilere-tekniklere ancak böyle ulaşılır.”
Bugün Türkiye’deki…
Doktorlar arasındaki tartışmaları, “gelişmeleri sürekli takip
edenlerle, hâlâ tıp fakültesinde öğrendikleriyle
konuşanlar”