Bir kez daha…
Adayınız kim; oyunuzu kime vereceksiniz “seçim
sezonu” açıldı! Yanıt vermek şart…
Ama önce bir iki cümle yazayım:
Türkiye entelektüel/yazın dünyasının “ait olma” ve
“dışlanma” arasına sıkıştırıldığını
düşünüyorum.
Her adım temkinli atılıyor; “camiadan kovulma
tehlikesi var” çünkü! Herkes “alkışlanma özlemi”
ruh hali içinde:
– Aman dikkatli yazayım dışlanmamayım…
– Aman dikkatli konuşayım dışlanmayayım…
İtibarıyla en çok takdiri çoğunluğu onaylayanlar/çoğunluğa
uyanlar/popülistler alıyor! Yani nabza göre şerbet
verenler!
Ben…
Her köşe başında gönüllere
tezahürat yapan “amigoların” varlığından hoşnut değilim.
-Lafı eveleyip gevelemeyen- yalnız kalma pahasına hep
itirazcı olanları; asla birilerinin
suyuna gitmeyip akıntıya kürek çekenleri takdir
ediyorum.
Hazır kalıp sloganlara -basmakalıp fikirlere-reçetelere
itibar etmeyenleri
beğeniyorum.
Muhalefete adanan ruh
beni daima etkiliyor. Bu cümleden muhalefet etmek için muhalefet
etmeyi kastetmiyorum; soru soran, arayan,ebedi hakikat
peşinde koşanları kastediyorum.
Evet, her türlü iktidarlara/kaba kuvvetlere gerçekleri
söyleyen/yazan ödünsüz, yürekli insanlara değer
veriyorum…
Örneğin… Yalçın Küçük,
şövalye ruhlu bu entelektüellerin başında gelir.
Ne demek istiyorum?
Tutkusunu, haklılık çabasını, yorulma bilmeyen çalışkanlığını takdir ediyorum.
Bu sadece benim kişisel yargım olamaz; Perinçeksiz bir Türkiye politik tarihi olabilir mi?
Perinçek’in gerçeği açıklama sertliğini-