1 Mayıs kutlamalarını engellemek için hükümetin yaptıkları,
kullandığı söylem, asayiş meselesine genel yaklaşımı, kendine
“Demokrasi” diyebilen bir ülkede söz konusu olamaz. Dünyanın bu
kutlamaların yapıldığı ülkelerinde, isimleri simgeleşmiş meydanlar
gösterilere tahsis edilir ve 1 Mayıs ile bunlar arasındaki bağı
sorgulamak en muhafazakâr siyasetçinin bile aklına gelmez.
Üstelik Taksim Meydanı, zalim ve intikamcı bir devlet anlayışının
çok kanlı bir senaryosunun sergilenmiş olduğu alandır. 1 Mayıs
1977’de Taksim’e giden grupların hatası, günahı ne olursa olsun,
orada bilerek ve isteyerek bir katliam yapılmıştır. Aradan geçen
onca yıl boyunca da göz göre göre işlenmiş cinayetlerin ne hesabı
sorulabilmiş ne de arka planı tam olarak ortaya
çıkarılabilmiştir.
Tam da o nedenle, orada ölenlerin/ öldürülenlerin anısına,
kutlamanın Taksim Meydanı’nda yapılması gerekir. O meşum günle
ilgili zerre hafızası olmayan, olsa bile zerre kadar önemsemeyen
alabildiğine geniş bir kitlenin varlığına rağmen yapılması gerekir.
Özellikle de dünya iş ‘kazası’/ cinayeti ölümleri birincisi olan
bir ülkede yaşadığımız için yapılması gerekir.
Gerekir ama yasaklar, kapatılan yollar, seferden men edilen taşıma
araçları sayesinde bu kutlama Taksim’de yapılamayacaktır. İnadına
meydana gitmek isteyenlerle güvenlik güçleri muhtemelen çatışacak
ve belki de yine dehşet sahneleri yaşanacaktır. Çökmüş yargı
sistemi, hukuksuzluk ve adalet mefhumunun berhava edildiği ülkede,
uluslararası mahkemelerin amir hükmüne rağmen bu yasak
uygulanacaktır. Yaşadığımız günlerin demokrasi anlayışındaki
kısıtlamaları ön plana çıkaran lügat ve uygulamaları ışığında bu
yasağın şaşırtıcı bir tarafı da yoktur.