Aynı gün yaşanan iki olay. Birinde ABD Başkanı Trump, Kuzey Kore
lideri Kim Jong’a bundan 65 yıl önce Kore’de ölen Amerikan
askerlerinin kemiklerini gönderdiği için teşekkür ediyor. Ve
“Ayrıca gönderdiğin güzel mektup için de teşek-kür ederim: En kısa
zamanda görüşmeyi umuyorum” diye bir başka tweet daha atıyor.
Muhabbet süper. Oysa daha birkaç ay öncesine kadar Trump için Kim
Jong ”küçük roket adam”dı. Onu diktatörlükle suçluyor, Kore’yi ise
“ateş ve gazap” yağdırmakla tehdit ediyordu. Eş zamanlı bir diğer
gelişmede ise Trump yönetimi Türkiye’den iki bakanın ABD’deki
varlıklarına el koyma ve yaptırım uygulama kararı alıyordu. Çok
değil bundan 7-8 ay önce birisi çıkıp “ABD NA-TO müttefiki ve
stratejik ortağı Türkiye’ye karşı yaptırım uygulayacak ve NATO’yu
kurarken hedef aldığı ülkelerden biri olan can düşmanı ve nükleer
tehdit olan Kuzey Kore’ye övgüler yağdıracak” deseydi “hadi oradan”
derdiniz. İşte piya-saları sarsan ve sermayeyi ürküten jeopolitik
belirsizlik dedikleri bu olmalı. Bu noktada bir değerlendirme
yapanlar çok büyük ihtimalle gerilimin tırmanacağını ve ekonomi ile
piyasalara etkisinin daha da derinleşeceğini öngörüyorlardır. Tabii
ki pozisyonlar da buna göre alınıyordur. Tıpkı yıl başı
tahminlerinde ABD-Kuzey Kore füze krizinin tırmanacağı, hatta bir
sıcak çatışmaya dönüşebileceğinin tahmin edildiği gibi. Bu beklenti
ile herkes güvenli limanlara sığınmış, altın ve yen gibi
enstrümanlar prim yapmıştı.
Biraz daha soğukkanlı bakıldığında mevcut Türk-Amerikan kriziyle
ilgili şu değerlendirmeler yapılabilir.
-İki ülke arasında bu tür bir gerilim ilk defa yaşanıyor. 1976’daki
Amerikan ambargosu bayağı bir ambargoydu. Bu ise çok farklı bir
uygulama. Yaptırım desen değil, önemsiz desen o da değil. Görünen o
ki seçime giden Amerika’da yöne-timinin seçime yönelik bir hamlesi.
Yani sembolik ve iç politikaya dönük bir aksiyon. Aynı bizim
Hollanda ve Almanya ile seçim öncesi yaşadığımız gerginlik
gibi.
-ABD’nin attığı bir adımdır demek de zor. Çünkü Pentagon ve ABD
Dışişleri şimdilik konunun uzağında duruyorlar. İşin sahibi Beyaz
Saray gibi görünüyor. ABD ise Beyaz Saray’dan ibaret değil. Bir
elitlerin koalisyonu söz konusu. Politik elit yani Beyaz Saray
Türkiye karşıtı kampanyayı sırtlamış gidiyor. Askeri elit ise
ortada yok. Ekonomik elit de şimdilik mesa-feli.
-Bu haliyle “Bu kriz mi yoksa bundan bir süre önce yaşanan vize
krizi mi daha derindi?” sorusuna yanıt vermek pek kolay değil.
Sanki vize krizi daha derindi. Öyle ya da böyle biz “Obama gitti,
Trump geldi. İlişkiler daha iyi olacak” diye sevinirken Trump kriz
çıkarma konusunda tüm yaratıcılığını kullanıyor. Bu tür kriz
tasarımcılığı ne yazık ki dünyada yükse-len muhafazakar siyasetin
sıklıkla başvurduğu bir yöntem haline geldi.
-Trump yönetiminin bu adımını zayıflatan bir diğer unsur ise
uluslararası destekten yoksun olmasıdır. Hem NATO için-deki
müttefiklerden, hem Avrupa Birliği’nden hem de üçüncü dünyadan
destek bulması mümkün değil.
-Kuzey Kore geriliminde olduğu gibi bu tür tırmanışların ardından
bir yakınlaşma dalgası gelebiliyor. Benzer bir süreç Türk-Amerikan
ilişkilerinde de yaşanabilir. Türkiye’nin bu tür yaptırımlarla
Rusya’ya daha da itilmesi Amerikan yöneti-minin farkında olduğu ve
istemediği bir durumdur.
Bu çerçevede krizin bir süre daha tırmandıktan sonra son bulması
beklenebilir. Ekonomik boyutu ise oldukça kısıtlı kala-bilir. İç ve
dış piyasalardaki tepkinin abartılı olması da normaldir. Çünkü
enflasyonu yüksek, dış açığı geniş, kredi notu düşen ve borçlanma
maliyetleri artan bir ekonomi en ufak jeopolitik sıkıntıda şoku
yer. Kaldı ki bu ufak bir sıkıntı değil. Dün Dışişleri Bakanı
Çavuşoğlu’nun “yakın işbirliği ve diyalogun sürdürülmesi konusunda
mutabık kaldık’ vurgusu önem-liydi. Görünen o ki aynı vize krizinde
olduğu gibi çözüm bir süre sonra sağlanacaktır. Ancak kur, faiz ve
Türk-Amerikan ilişkilerinde bir tortu bırakacaktır