Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ak Parti Genel Başkanlığı ve
Başbakanlık görevlerini Başbakan Ahmet Davutoğlu’na devrederken iki
konuyu emanet etmişti.
Biri çözüm süreci, diğeri paralel yapıyla mücadele.
Davutoğlu, çözüm süreci odaklı son iddialar konusundaki soruları
yanıtlarken, bu emaneti birkaç kez özellikle vurguladı.
Temmuz 2015’ten bu yana yaşanan gelişmelerin çözüm sürecinin sonu
olduğu malum.
Başbakan’ın son Diyarbakır gezisinde 2013 Mayıs’ına
dönülebileceğine ilişkin sözlerinin “Çözüm süreci filizleniyor mu?”
sorusuyla yarattığı tartışma da malum.
Erdoğan’ın, terörle mücadeleye ilişkin yaptığı açıklamaların dozu o
günden bu yana giderek artıyor.
Çözüm süreci konusunda en fazla söz söyleme hakkına sahip olan kişi
kuşkusuz Cumhurbaşkanı.
Çünkü süreci başlatan, büyük bir risk üstlenen, sınırları
zorlayarak gelişmesine zemin hazırlayan o.
Kimin, neyi, nerede, niye yaptığını en iyi Cumhurbaşkanı
biliyor.
Devletin, neye, nasıl refleks gösterebileceğini de.
Bu nedenle buzdolabına konulan çözüm sürecinin buzluktan
indirilmesi söz konusu değil.
Ve, “Çözüm süreci konusunda bir çatlak mı var?” sorusunun reel
politikte bir sonucu yok.
Nevruz’dan 3 gün önce temas iddiası
Ancak, masanın diğer tarafı açısından, “Cumhurbaşkanı ile Başbakan
arasında bu konuda farklı bir yaklaşım var” tezinin diri
tutulmasının yaratacağı faydanın ötesinde sonuçlar ifade eden
ilginç iddialar da gündeme geliyor.
Örneğin, dün HDP’liler tarafından Meclis kulislerinde dile
getirilenler gibi.
Başbakan’ın talimatlandırdığı bir bakanın Nevruz’dan 3 gün önce
HDP’nin İmralı heyeti ile bir araya geldiği iddiası.
Bu görüşmede güvenlik güçlerinin bölgeden bir haftada çekilmesi,
çekilme sürerken Öcalan ile yeniden masaya oturulması ve aynı süre
içinde örgüt elemanlarının çekilmesi konusunun ele alındığı
yolundaki iddia.
Görüşmede, geçmiş deneyim gerekçesiyle bu yol haritasının yazılı
hale getirilmesi şart koşuluyor.
Ancak bu girişim sonuçsuz kalıyor.
Başbakanlık kaynakları, bu iddiayı külliyen yalanlıyor.
Sürece yeniden dönülmesinin koşulunun belli olduğunu, şu anda
bölgede kamu otoritesinin tam anlamıyla kurulması; öncelikle
ilçelerin ve kırsalın, zaman içinde de Kuzey Irak’taki örgüt
varlığının sona erdirilmesinin tek hedef olduğunu söylüyorlar.