Malazgirt, Anadolu'nun kaderini yazan tarihtir. Dününü bilmezsen
yarının da olmaz.
Türklerin tarihi, atalarımız, dünümüz, her olayı her anıyla gururla
bilmemiz, anlamamız ve yarınlarımıza taşımamız gereken, hiçbir
millete nasip olmamış şanlı bir tarihtir.
Pazartesi günü Malazgirt'in fethinin 948. yılını görkemli bir
devlet töreniyle kutlarken, ne büyük bir devlet, ne büyük bir
millet olduğumuzu bir kez daha görmenin haklı gururunu yaşamayan
var mı?
Başkan Erdoğan'ın her fırsatta söylediği; "Cumhuriyet'in 100.
Yılında ve Anadolu'nun Türkleşmesinin 1000. Yılında Büyük Türkiye
hayali ve hedefi" her geçen gün daha da anlaşılır oluyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli de; partisinin 10. Olağan Kongresi'nde 7
yıl önce aynen şu sözleri söylüyordu: "1453'teki İstanbul'un
fethinin 600. Yılında 2053'te Süper Güç Türkiye ülkü ve gayemiz
bulunmaktadır. Amacımız; son yurdumuzda devlet kurmamızın 1000.
Yıldönümü olan 2077'de Türkiye'nin dünyaya yön veren siyasi,
ekonomik ve kültür alanında rakipsiz olmasıdır." Cumhur İttifakı
ortaklarından böylesine bir milli şuur ve vizyon tarifi, bugün adım
adım gerçekleşiyor.
26 Ağustos Türklere Anadolu'nun kapılarının açılması kadar, Gazi
Mustafa Kemal Atatürk'ün komutasındaki Başkomutanlık Meydan
Muharebesi'nin de yıldönümüdür. Alpaslan 948 yıl önce "ya şehit ya
muzaffer olacağız" diye çıkmıştı fethe, Atatürk de 97 yıl önce "ya
istiklal ya ölüm" diyerek aynı hedefi koydu. 1071'de vatanı kurduk,
851 yıl sonra vatanı kurtardık. Tarih tekerrürden ibaret ve
Türklere karşı yenilmenin acısını hissedenler, hâlâ intikam almanın
peşinde. Son 6 yıldır yaşadıklarımız, yüzlerce yıl sonra bile bize
olan kinin bitmediğini gösteriyor. Ancak; 948 yıl önce Malazgirt'te
Alpaslan'ın, 97 yıl önce Dumlupınar'da Atatürk'ün gösterdiği hedef
bugün Erdoğan'ın iman ve inancı ile devam ediyor. Ve aynı milli
şuur, aynı ruh bugün de milletin düşmanlara karşı aynı direnci
göstermesini sağlıyor.
Pazartesi günü Malazgirt Ovası'nda yürüyen her gencin dilinde,
aklında, yüreğinde 948 yıl önceki atalarına inancı ve adanmışlığı
vardı. Bunu, başka milletlerin, başka devletlerin anlaması mümkün
değil. Çünkü bu yüksek tarih bilinci, bu milli şuur bizim binlerce
yıl öncesinden işlenmiş genlerimize. Bu zaferden 851 yıl sonra
Kurtuluş Savaşı'nda onca yokluğa, onca eksiğe rağmen kanıyla
canıyla kadını-erkeği-çocuğuyla nasıl destan yazabildi diye
soranlara 1071'i hatırlatmak yeterli aslında.
Damarlarımızda akan asil kanın bilinciyle, bizi biz yapan
değerlerimizle ve Türklüğümüzle; yeni ve büyük ve güçlü Türkiye
yolunda emin adımlarla ilerlerken hatırlamamız gereken tek şey de
bu.