Yakın siyasi tarihimizin en kara sayfalarının, her on yılda bir
yapılan darbeler, postmodern darbeler ve verilen muhtıralar olduğu
konusunda herkes hemfikirdir eminim. Bu kara sayfaları tek tek
yırtan, o dönemin ayıplarını silmek adına hem siyasi hem hukuki hem
de insani her girişimi yapan liderin adı da Recep Tayyip
Erdoğan.
Vesayet temsilcileriyle giriştiği mücadelede, kâh şahsı, kâh ailesi
tehdit edildi, kâh partisi kapatılmaya çalışıldı, kâh iftiralara
maruz kaldı. Ama hiçbir şey onu durduramadı, aksine dünden daha
kararlı, daha korkusuz yaptı. Darbeciler onlarca
yıl sonra yargılandı, hak ettikleri cezaları aldılar,
rütbeleri söküldü.
Darbecilerin idam ettiği, hapse attığı ya da itibarsızlaştırmak adına onca iftiraya maruz kalan milletin adamlarına iade-i itibar yapıldı, düzmece yargı kararları hukuken yok sayıldı. En kanlı darbelerden olan 27 Mayıs sonrası idam edilen demokrasi şehitlerinin yargılandığı Yassıada, Demokrasi ve Özgürlükler Adası olurken, merhum Başbakan Adnan Menderes'in vasiyetinin yerine getirildiği gün, bir başka anlamlı idi.
Başkan Erdoğan'ın büyük bir titizlik ve hassasiyetle
talimatını verip her adımını takip ettiği, Çine Çayı
kenarında, Menderes'in doğup büyüdüğü evin bir benzerinin inşa
edildiği ve Demokrasi Müzesi olarak açıldığı
cumartesi günü, bir anlamda milletin adamının, milletin sevgilisi
olmuş bir büyük devlet adamına millet adına ödediği bir vefa borcu
idi.
Bu özel güne tanıklık eden 3 gazeteciden biri olarak pazartesi günü
yazdıklarıma bir ek yaparken, aslında düne dair her şey dönüşür ve
ayıplar temizlenirken, maalesef değişmeyen zihniyet ve anlayışlara
da tanıklık ettiğimizi söylemek isterim.
Adnan Menderes Demokrasi Müzesi'nin resmi açılışının ardından "Darbeler ve Demokrasi" konulu bir özel söyleşi de yapıldı. Bizim de bulunduğumuz bu söyleşide Başkan Erdoğan'a gençler de soru sordular. Bir genç arkadaşımız, sorusunu sormadan önce bir ses kaydı dinletti. Merhum Menderes'in yıllar önce yaptığı bir konuşmaydı bu kayıt:
"Şimdiye kadar memleketin muvaffakiyetlerini kale alıp bahsettiler mi? Türk milletinin zekâ ve gayretinin mahsulü olan binbir eserden birisine başlarını çevirip baktılar mı? Milletin olan her güzel şeyin birisini dahi benimseme faziletini gösterdiler mi? Hayır. Aksine olarak; her muvaffakiyeti bir felaket, her güzel ve muhteşem eseri bir zarar diye göstermek için seneler ve senelerdir nasıl çırpındıklarını milletçe bilmiyor muyuz?"