Törenler, toplantılar düzen- lendi, konuşmalar yapıldı, resmi pozisyonlar ortaya kondu... “Ermeni soykırımı”nın 100. yıldönümü vesilesiyle dünyanın çeşitli yerlerinde gerçekleşen gelişmelerden sonra, şimdi soğukkanlılıkla bütün bu olanları değerlendirmek ve bundan sonrasını farklı biçimde planlamak gerek.
Bu yıl soykırımı anma etkinliklerinin çok daha yaygın olacağı, çok daha ses vereceği biliniyordu. Nitekim 100. yıldönümü birçok ülkenin 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıdıklarını resmen beyan etmelerine ve bu konuda net bir pozisyon sergilemelerine yok açtı.
Başta Papa’nın Vatikan’daki tören sırasındaki konuşması,
ardından 28 ülkeyi temsil eden Avrupa Parlamentosu’nun kararı, daha
sonra Rusya Devlet Başkanı Putin’in ve Almanya Cumhurbaşkanı
Gauck’un açıklamaları, Erivan’ın ve Ermeni Diasporası’nın istek ve
beklentilerini karşıladı.
Açıkçası, Türkiye’nin itirazlarının ve hassasiyetinin bilinmesine
rağmen bu konuda öylesine yaygın bir kanaatin oluşması, -bu aşamada
fiili bir etkisi olmasa dahi- ciddiye alınıp iyi değerlendirilmesi
gereken bir husustur.
“Soykırım” demedi ama...
Her şeye rağmen ABD bu yıl da bu “domino etkisi”nin dışında kaldı.
Başkan Obama konuşmasında “soykırım” sözcüğünü kullanmadı... Ama o
metinde 1915’te dehşet verici bir Ermeni kıyımına girişildiğini
etraflıca anlattı, ayrıca bu konudaki “kişisel görüşü”nün -yani
olayın bir “soykırım” olduğu yolundaki geçmişteki beyanının- hâlâ
geçerli olduğunu belirtti...
Ancak gene de ABD Başkanı’nın, yoğun Ermeni baskılarına ve Papa’nın
da başını çektiği uluslararası trende rağmen, o sözcüğü
kullanmaması önemli.
Önemi de şudur: Washington, Türkiye’yi incitmek, onun tepkisini
çekmek istemiyor. Neden?