Geçen salı günkü “Hayat-memat meselesi” başlıklı yazımızda,
Paris’teki BM İklim Konferansı’nda varılan anlaşmanın insanlığın
geleceği için taşıdığı önemi belirtmiştik.
Yazıda vurguladığımız gibi, küresel ısınmayı önümüzdeki yıllarda 2
derecenin altında (bir buçuk derece düzeyinde) tutmayı öngören bu
anlaşmanın önemli bir yanı da BM üyesi 195 ülkenin onayını kazanmış
olmasıdır.
Bu konsensüse dahil olan Türkiye’nin iki hafta süren bu
konferanstaki tutumu ne oldu? İklim değişikliği veya küresel ısınma
diye tanımlanan meselede Türkiye nerede duruyor?
Bu konuyu, önceki gün İstanbul Politikalar Merkezi’nin düzenlediği
bir toplantıda verilen bilgilerin ışığında ele alacağız.
Yalnız şunu hemen söylemek zorundayız: Türk kamuoyu bu konferans ve
bu konferansın tartıştığı küresel ısınma gibi ekolojik sorunlar
hakkında pek bir şey bilmiyor. Paris’te anlaşmanın gerçekleştiği
geçen cumartesi günü dünya televizyonları sabahtan akşama kadar bu
konuyu canlı yayınlarla izleyicilerine naklettiler. Ertesi gün
gazetelerin birinci sayfalarında hep bu konu işlendi...
Bizde ne yazık ki bu olay birkaç cümleyle geçiştirildi.
Daha aktif ama...
Aslında Türkiye, devlet olarak, Paris’te bu kez 170 kişilik bir
heyetle, daha aktif göründü.
Peki, Türkiye müzakerelerde nasıl bir pozisyon aldı ve ne sonuç
aldı?
İstanbul Politikalar Merkezi’nde iki uzmanın, Ümit Şahin ile
Ethemcan Turhan’ın yaptıkları değerlendirmelerden şu sonuçlar
çıkıyor:
Türkiye konferansta kendisinin “gelişen ülkeler” kategorisine dahil
edilmesini istedi. Bu talebi yapmasının amacı, Paris anlaşmasının
şartlarını yerine getirmek için alacağı tedbirlerin finansmanına
hak kazanmaktır. Ne var ki OECD ve G20 üyesi Türkiye “gelişmiş
ülkeler” statüsündedir. Dolayısıyla, Türkiye’nin talebi kabul
görmedi ve bu da Ankara’nın yanlış bir strateji izlediğini ortaya
koydu...