St. Petersburg kentinde önceki gün metroya karşı girişilen
intihar saldırısı, terörün sınır tanımadığını bir kez daha
gösterdi.
Aslında Rusya teröre yabancı bir ülke değil. Daha 2000’lerin
başında ayrılıkçı Çeçen militanları Rusya’da kanlı eylemlere
girişmeye başlamıştı. 2010’da Moskova metrosuna karşı
gerçekleştirilen saldırı bunlardan biriydi.
Rusya’nın Suriye’de askeri varlığını gösterdikten sonra, terör
tehdidi IŞİD’den gelmeye başladı. Mısır’ın Şarm el Şeyh sayfiye
kentinden St. Petersburg’a dönmekte olan 224 Rus turisti taşıyan
Rus uçağı, bagaj bölümüne konan bir bombayla düşürüldü.
Rusya’nın Esad rejimini desteklemesi ve Rus uçaklarının yoğun
bombardıman operasyonlarına girişmesi IŞİD’in -veya DAEŞ’in- bu
ülkeye karşı açıkça cephe almasına ve onu misilleme eylemleriyle
tehdit etmesine yol açtı.
Rastlantı değil
St. Petersburg metrosuna karşı Kırgız kökenli genç bir teröristin
intihar saldırısını gerçekleştirmesi, birkaç bakımdan dikkat
çekicidir.
Saldırının Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in doğum yeri olan bu
kentte, Belarus mevkidaşıyla bir görüşme yaptığı esnada
yapılmasının bir rastlantıdan çok, önceden yeri ve zamanı iyi
planlanmış bir eylem olduğu anlaşılıyor.