Suriye krizinde bir ara “Esad’a kim dur diyecek” sorusu
soruluyor, bu konuda ne Batı’dan ne Doğu’dan, hiç kimseden ses
çıkmıyordu...
Böylece meydanı boş bulan Şam diktatörü bildiğini okudu, zalim
rejimine karşı ayaklananları saf dışı etmek gerekçesiyle açtığı
savaş sonunda ülkesini ve halkını mahvetti...
Geçen yazın sonunda Esad’ın hamisi Rusya devreye girdi ve IŞİD
ile mücadele gerekçesiyle Suriye’de bir askeri varlık kurdu, fakat
fiilen daha çok rejime karşı olan muhalif grupları hedef aldı. Bu
kez yalnız savaşçılar değil, siviller de Rus bombardımanı altında
can verdi, harabeye dönen köy ve kasabalardan çoluk çocuk yollara
düştü, sığınacak yer aradı...
Şimdi de bu dram karşısında “Putin’e kim dur diyecek” sorusu
soruluyor. Ve bu kez de kimseden ses çıkmıyor.
Nereye kadar?
Dolayısıyla, Moskova Suriye’de bildiğini okumaya devam ediyor.
Peki, gerçekten Putin’e “dur” diyecek biri yok mu?
Açıkçası pek yok... En fazla söz geçirebilecek olan ABD, lafta
kalan bir iki demeç ve çağrıyla yetiniyor ve Rusya’yı yola
getirebilecek hiçbir baskı enstrümanını kullanmıyor. Anlaşılan
Washington, seçim dönemi içinde, Kremlin ile bir sürtüşmeye girmek
istemiyor...
Diğer “güçler”e gelince: BM’den ve hele Güvenlik Konseyi’nden
enerjik bir girişim beklemek, boşuna... AB işin daha çok göç
faslıyla meşgul ve Putin üzerinde caydırıcı etkiden yoksun...
Sadece Almanya -Davutoğlu-Merkel mutabakatına göre- NATO’yu devreye
sokmaya niyetli... Arap dünyasının ise Putin’i durdurabilecek
kapasitesi yok... Nihayet Türkiye’nin de Rusya ile uçak krizi
yüzünden yaşanmakta olan gerilim ortamında yapabileceği fazla bir
şey yok...
Bu durumda “Putin bu tutumunu daha ne kadar sürdürecek?” sorusunu
sormak gerekiyor. Açıkçası, bunun da umut verici bir yanıtı
yok...
Tek başına mı?
Böyle bir ortamda manevra kabiliyeti zaten daralmış olan
Türkiye’nin kendi güvenlik çıkarları adına Suriye’ye bir askeri
müdahaleye girişmesi ihtimali son günlerde hararetle
tartışılıyor.
Karşı taraftan Türkiye’ye karşı bir saldırı gelmedikçe, böyle bir
müdahaleye girişmenin büyük riskler taşıdığı açık. Harekâtın meşru
sayılması için gereken iki unsur da (Şam’ın çağrısı veya onayı ile
BM kararı) mevcut değil... Buna şiddetle karşı çıkacak olan Rusya
ile bir çatışma olasılığı yüksek... Kaldı ki ABD ve NATO da
Türkiye’nin tek taraflı bir müdahalesine arka çıkmaktan
çekinecek... Ayrıca savaş alanında bir hâkimiyet kurulsa bile, bunu
sürdürülebilir bir “güvenli bölge”ye dönüştürmek çok zor ve
maliyeti çok yüksek olabilir...