Henüz birkaç ay öncesine kadar Ankara ile Bağdat arasında büyük
bir gerginlik hüküm sürüyordu. Başbakan Haydar İbadi’nin hükümeti,
daha önce Başika kampında üslenen Türk askeri birliğinin derhal
ülkeyi terk etmesini istiyor, aksi halde kuvvete başvuracağı
tehdidinde bulunuyordu. Türk hükümeti ise buna karşı çıkıyor,
İbadi’ye karşı çok sert bir üslup kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan
hiçbir kuvvetin Türk birliğini üslendiği yerden söküp atamayacağını
belirtiyordu.
Bu, Ankara ile Bağdat arasında ilk kriz değildi. İbadi’den önce
kendisi gibi Şii olan Başbakan El Maliki döneminde de iki komşu
ülke arasındaki ilişkiler bir hayli kötüydü.
Buna karşılık Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürdistan
Yönetimi ile ilişkileri çok iyi gidiyordu. Barzani yönetimi en
büyük dış desteği Ankara’dan görüyor, Türkiye Erbil’in Bağdat ile
bozuştuğu sırada ürettiği petrolü dışarıya satmayı üstleniyor, Türk
iş adamları bölgede büyük yatırımlar yapıyor, kısacası “devletler
içinde devlet” haline gelen bu özerk bölgenin varlığına güç
katıyordu.
Basit ifadesiyle, son yıllarda Türkiye için İbadi düşman, Barzani
ise dosttu...
Kim dost, kim
düşman?
Şu andaki durum, bunun tam tersi.
Barzani’nin bağımsızlık referandumu üzerindeki ısrarı: Türkiye’nin
iki tarafa bakışını değiştirdi. İbadi artık eski düşman olmadığı
gibi, Barzani de o eski dost değil...
Referandum ile ilgili gelişmeler, Türkiye’yi Barzani yönetimine
karşı cephe almaya, buna karşılık İbadi hükümetiyle aynı safta yer
almaya itmiş durumda.
Bu satırlar yazılırken, Kuzey Irak’ta referandumun yapılıp
yapılmayacağı tam belli değil. Yapılırsa Ankara’nın Barzani ile
arası daha da açılacak, gerginlik artacaktır. Referandum yapılmasa
da, başlatılacak müzakere sürecinin nasıl gelişeceği bilinmiyor.
Her halükârda Ankara Erbil’e karşı daha temkinli (ve daha az
güvenle) yaklaşacaktır.
Dengeler değişiyor
Türkiye’nin bölgedeki denge değişiklikleri karşısında, tutumunda
yeni ayarlama yaptığı diğer bir konu Suriye sorunuyla ilgili.
Bir süreden beri Ankara’nın ABD’nin pozisyonundan ayrıldığı, buna
karşılık giderek Astana süreciyle de Rusya-İran eksenine kaydığı
gözleniyor.
Son olarak Astana’da varılan bir kararla, Kuzey Suriye’de İdlib
bölgesinde Esad’ın ordusu ile muhalifler arasında “çatışmasızlık”
ilan edildi ve bunun yerinde denetlenmesi görevi Rus ve İran
birliklerinin yanı sıra Türk askerine de verildi. Bunun bir anlamı
da Türk liderlerinin düşman saydığı ve yerel güçlerle devrilmesine
çalıştığı Esad rejiminin güçlerinin güvenliğinin korunmasına dikkat
edeceğidir.
Bu da Ankara’nın Esad’a karşı duruşunda bir “ince ayar”ın işaretini
vermiyor mu