Kapıyı anahtarla açıp girdi
ihtiyar adam. 70 yaşlarındaydı. Elindeki poşet, ekmeğin sıcağına
zor dayanıyordu.
“Bizim torunlar şu içinden
fındık çıkan çikolatayı seviyorlardı değil mi
hanım?” diye seslendi elindeki paketi
göstererek.
Evet der gibi başını salladı
hanımı. Salona girip çikolataları şekerliğin içine
boşalttı.
Evin içi gül suyu, çikolata ve
taze ekmek kokuyordu.
“Şu sehpayı pencerenin önüne
çekelim mi bey?” dedi hanımı. “Torunlar
etrafında koştukça yüreğim ağzıma geliyor. Baksana köşelerine,
sipsivri...”
İki kenarından tutup ağır, mermer
sehpayı zorlukla pencerenin önüne çektiler.
“Oh be” dedi
adam. “Hakikaten futbol sahası gibi oldu. Şimdi
istedikleri gibi koştursun keratalar."
Masanın üzerinde torunlar için
aldıkları ufak hediye paketleri diziliydi. Paketlerin üzerinde isim
yazmasa da hangi paketin kime ait olduğunu
biliyorlardı.
Karı koca birbirlerine sarılıp
kim bilir kaçıncı kez bayramlaştılar.
İkisinin de gözlerinin içi
gülüyordu.
Evin içi bayram
kokuyordu.
Bir ara yaşlı adamın telefonu
çaldı. Biraz konuştuktan sonra telefonu kapatıp mutfağa
gitti.
“Kimmiş
arayan?” diye sordu hanımı çayı demlerken.
“Ercan” dedi yaşlı
adam. “Çocuklar tatil diye tutturmuş. Ucuz bir otel
ayarlamışlar. İzmir’e gidiyorlarmış.”
“Ee, sağlık
olsun” dedi hanımı kısa bir sessizlikten
sonra. “İyi olsunlar da…”
Ekmekler soğumadan kahvaltı
yaptılar. Kadın, hediyelerin bir kısmını dolaba kaldırırken zil
çaldı. Kapıdaki delikanlı diğer oğullarıydı.
“Hoş geldin oğlum. Nerede
gelin hanım, çocuklar?”
“Sormayın anne
ya” dedi 30 yaşlarındaki adam mahcup bir
şekilde. “Ben namazdan döndüğümde çocuklar
hâlâ uyuyorlardı. Esma da gelemedi o yüzden. Kusura
bakmayın.”
“Olsun oğlum” dedi
annesi. “Çay koyayım mı? Yeni demlendi.”
“Sağ ol annecim, içmeyeceğim.
Çocukları Darıca Hayvanat Bahçesine götüreceğiz bugün. Tatilken
değerlendirelim dedik. Başka zaman fırsat olmuyor malum. Akşam
erken dönersek uğrarız inşallah.”
Biraz oturduktan sonra ellerini
öpüp çıktı genç adam.
Karı koca konuşmadan salonda bir
süre oturdular.
“Bayram namazı için erken
kalkınca gün ne kadar uzun oluyor değil mi hanım?” dedi
adam zorlukla gülümseyerek. “Baksana saat daha sabah sekiz
buçuk.”
Evet der gibi başını salladı
hanımı. Sonra kalkıp mutfağa doğru yürüdü.
“Akşam kesin aç gelir bunlar
hayvanat bahçesinden. Ben gidip yemek koyayım ocağa. Gelen giden
olursa bir daha fırsat bulamam.”
Yemekler pişti.
Öğle ve akşam yemeklerini baş
başa, hiç konuşmadan yediler.
Gece yatmadan önce de ağır,
mermer sehpayı pencerenin önünden alıp salonun ortasına koydular
yeniden...
***
Bayram yazısı yazmak için
bilgisayarın başına oturduğumda yıllar önce yazdığım bu hikâye
geldi aklıma. Açıp tekrar okudum.
Baktım hikâye demlenmiş. Tadı
artmış, hüznü daha da koyulaşmış.
Unuttum sanmışım ama hikâyedeki
mermer sehpa meğer aklımdan hiç çıkmamış.
O yüzden tekrar yayınlamak
istedim.
Bayramınız şimdiden mübarek
olsun.