Aylar önce İlber Ortaylı’nın bir
konuşmasına katılmıştım. O konuşmada aldığım notları sekiz maddede
özetledim.
Hepsi de acil zihniyet değişimi
için ezber bozan, rahatsız eden, sorgulayan maddeler…
Arif olan anlar, mahir olan
uygular!
***
1- Kime sorsan çocuğum doktor,
avukat olacak diyor. Halbuki bir cemiyetin elit insanı her zaman
iyi bir hukukçu veya doktor olmak zorunda değildir. Benim tanıdığım
en elit insanlardan bir tanesi bir döşemecidir mesela. Bu kişi
kalfa olmak için 3 sene bir koltuğu bozup dikmiş. Talim yapmış
yani.
2- Sokrates’ten itibaren insanlar
anlayarak değil ezberleyerek öğrenir. Ezber eğitimin temelidir.
Anlama sonra gelir. Ezbere hayır çığırtkanlığı yapanların
söylemleri temelsizdir.
3- Hiçbir toplum yetenekli
çocuklarını harcayacak lükse sahip değildir.
4- Türkiye'de eğitim, sosyal
tırmanma için basamak olarak görülüyor. Bu zihniyet değişmedikten
sonra müfredatı veya sınav sistemlerini değiştirsen ne işe
yarar!
5- Herkes çocuğunu iyi okula
göndermek ister. Konu eğitim olunca ideoloji arka planda kalır.
Macaristan’da bizzat şahit oldum. Komünist parti üyelerinin
tamamına yakını çocuklarını papaz okuluna gönderiyordu. Niye? Çünkü
kaliteli eğitim istiyorlar.
6- Üniversitede İmam Hatip mezunu
bir öğrencime tahtada Arap alfabesiyle Hasan yazmasını söyledim.
Kalktı yazdı ama Hasan'ı elifle yazdı. Bu çocuğa kızdım. “Bu kadar
sene Arapça okumuşsun, bir Hasan yazamıyorsun” diye. Sonra bir
sınav yaptım. Baktım bir çocuk tam puan aldı. Fevkalade cevaplar
vermiş. “Kim bu çocuk?” diye sordum. "Hasan’ı elifle yazan öğrenci"
dediler. Demek ki İmam Hatip okulları fevkalade kabiliyetli
adamları harcıyor diye üzüldüm.
7- Türk maarifinin en büyük zaafı
nabza göre şerbet vermektir. Millet Latince istemiyor diye
Latinceyi kaldırdılar. Böyle şey olur mu? Latince öğrenmeden
İngilizce öğrenilir mi?
8- Osmanlıda insanlar medreseye
gitmek zorunda değildi. Evde çalışan imtihana girerek diploma
alabiliyordu. Şimdi eğitim mecburi oldu diye seviniyoruz. Ama iki
yılda bütün lise müfredatını öğrenebilecek üstün kabiliyetli
çocukları dört yıl okula mahkûm ediyoruz.
Teknofest & Trafikfest
Hafta sonu Teknofest İstanbul’a
gittim. “Nasıl geçti?” diye soranlar oluyor. Ben de o anki ruh
hâlime göre iki farklı cevap veriyorum.
Harika geçti,
çünkü…
- Ordumuzla ve askerimizle gurur
duydum. Uçakların yanında herkesin sorusunu güler yüzle cevaplayan,
çocuklarla fotoğraf çektiren pilotlar ve hava personelinin
performansı müthişti.
- Şovlar iyi planlanmıştı.
Birbiri ardına yapılan hava gösterileri, ziyaretçilerin sıkılmasına
hiç izin vermedi.
- Teknoloji hamlesinin ayak
sesleri çok güçlü bir şekilde hissediliyordu.
- Özellikle öğrenci projeleri
heyecan vericiydi. Engellilerin hayatını kolaylaştırmak için
yapılmış projeler, toplum faydasına yönelik girişimler
çoğunluktaydı.
Berbat geçti,
çünkü…
- Etkinlik alanında hayaller,
gidiş ve dönüş yolunda hayatlar vardı. İnsansız hava aracı görmek
için gelenler, havasız insan araçlarında saatlerce bekledi. Dikey
rüzgâr tüneli hayaliyle festivale gelen çocuklar, yatay rüzgârla
idare etmek zorunda kaldılar.
- Etkinliğin tanıtım faaliyetini
üstlenen ekiple, alandaki faaliyetleri düzenleyen ekip hiç
görüşmemiş gibiydi. Evden hazırlıklı çıkan ve kanatların gölgesinde
neşeyle piknik yapanlar şanslıydı. Çünkü köftecinin önündeki
kuyruk, askerî kargo uçağından daha uzundu.
- Festival alanında kabaran
milliyetçilik duygularım, dönüşte yaşadığım trafik eziyetiyle
sönüverdi. Protokol için kapatılan şeritler trafik çilesini ikiye
katladı. Etkinlik alanında askeriyle gurur duyan halkımızın, dönüş
yolunda trafiği düzenleyen jandarmayla kavga etmesi
trajikomikti.
- Birçok insan, ayağı yere
basmayan festival alanına ayak basamadan dönmek zorunda kaldı.
Sonuç olarak teknoloji üreten Türkiye hedefi, trafiğe çözüm
üretemeyen Türkiye gerçeği karşısında yenildi.