Gençlerbirliği, hafta boyu, "Beşiktaş'ı nasıl durdururum, golü
nasıl kontradan atarım" diye çalışmış. Ümit Özat, iki taktikle
gelmiş. İyi savunma ve kontradan gole odaklanmış. Ahmet sağdan Uğur
da soldan gelip golü aradılar ki, hatta ilk golü kontraya çıkarken
yediler. Fabri'nin sakatlandığı pozisyonda 1-0 öne de
geçebilirlerdi. Çok yakın, agresif oynayarak Beşiktaş'ı zorladılar
ancak son 30 dakikada çözüldüler.
Beşiktaş, son dakikalarda muhteşem oynadı. Ligin en çok gol atan,
en çok kazanan takımı. Her taraftar, böyle bir takımı olmasını
ister. Bugün televizyon başında izleyen her takımın santrforu,
"Keşke Beşiktaş'ta oynasam" der. Van Persie de, Eren Derdiyok da
der bunu. Mesela bir dizi izlersin çok güzeldir, bitmesin istersin.
Beşiktaş da böyle, izleyenler bitmesin istiyor. Hatta futbolcular
bile bitmesin istiyor. Eyvah maç bitiyor diyoruz. Beşiktaş
maçlarını izlerken benim bile oynayasım geliyor.
Cenk Tosun fazlasıyla sırtı dönük oynamaya başladı. Hareketli
oynayabilecek özellikleri var. Ama çok ciddi markaj altında
kalıyor. Golü daha fazla olmalıydı ancak yine de ligde ve Milli
Takım'da iyi bir sezon geçiriyor. Gomez, bu sezon olsaydı, 25 golü
vardı. Beşiktaş'ı sahasında yenmek artık çok zor. Lyon falan bu
takımı Vodafone Arena'da yenemez. Bu takım içeride hiçbir takıma
yenilmez. Beşiktaş'ta bir felsefe var: Doymuşluk yok. Büyük
takımlarda olabilir bu ama yeni transferlerle bunu aştılar.
Beşiktaş'ın en önemli artısı dar alanda Türkiye'nin en iyi takımı
olması. Bir üçgen kuruyorlar, bozulunca bir tane daha bir tane
daha... Bilic zamanındaki en önemli handikabı 2-0'da kapanmasıydı.
Şimdi 2-0'da kapanmıyor, daha fazlasını arıyor. Çünkü kadrosuna
önemli takviyeler yaptı. Beşiktaş'ın yaptığı transferlerin hepsini,
her takım ister. Fenerbahçe de, Galatasaray da ister.