Bundan iki hafta önce 13 Ağustos Pazar günkü köşemde şu an Princeton'da görev yapan dünyaca ünlü sosyal bilimcimiz ve aynı zamanda gazetemizin yazarı Şükrü Hanioğlu'na hitaben bir yazı kaleme almış ve Hanioğlu'nun eserlerinin Türkiye'de sahaflardan ancak servet ile edinilebildiğini belirterek, kendisini eleştirmiştim...
***O yazıda Hanioğlu'nun çok değerli SABAH yazılarının da birkaç
cilt halinde muhakkak kitaplaştırılması gerektiğini ifade etmiş ve
yazımı şu paragrafla bitirmiştim:
"Değerli hocamdan ricam zaten kurak bir çöl olan Türk sosyal
bilimler literatürünü daha da kurak bırakmaması ve halihazırda
kendisiyle çalışmak için sırada bekleyen yayınevlerinden biriyle
anlaşarak toplu eserlerini -ve muhakkak bizim gazetedeki kıymetli
yazılarını da- bastırmasıdır..."
Şükrü Hoca hemen bu yazımın ardından kitaplarının yayın durumunu ayrıntılı olarak açıklayan çok nazik bir mektup gönderdi bana. Şükür ki durum benim sandığım gibi değilmiş. Bu değerli eserler yakında Türkçe'de de olacakmış. Bu gelişmeye çok sevindim. Bugün köşemde Hanioğlu'nun bana gönderdiği mektubu aynen yayınlıyorum. Aslında bu mektup bile gerçek bir bilim adamının ve sahici bir entelektüelin nasıl titiz, rikkatli ve özenli bir insan olması gerektiğine dair her okuryazara ders niteliğinde...
***Muhterem Rasim Bey, Dün yazdığınız ve hak etmediğimi düşündüğüm
övgüler içeren değerli yazınız için çok teşekkür ederim. Sizin
yazılarımı derinliğine okumanızdan büyük memnuniyet duydum.
Kitapların yayımı konusundaki eleştirilerinizde şüphesiz
haklısınız. Ben yazım konusunda belki gereğinden fazla titizlik
gösteriyorum. Gerek Türkçe gerekse de İngilizce yazarken metinleri
birkaç kere gözden geçirerek tashih ediyorum. O nedenle İngilizce
yazdığım çalışmaların Türkçeye çevirisi teşebbüsleri hep akim
kalıyor. Sizin de şüphesiz gözlemlediğiniz gibi Türkçe iyi
yazanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bu da benim gibi konuya
hassasiyet gösterenleri çok rahatsız ediyor.
O nedenle İngilizce kitaplarımı kendim çevirmek istiyorum. Bu ise
takdir edeceğiniz gibi çok vakit alıcı bir uğraş. Bunu yapmaktansa
yeni çalışmalara yönelmeyi tercih ediyorum. En kötü ihtimalle
benden sonra çevrilir, ben göremeyeceğim için sorun olmaz
diyorum.
Ancak Atatürk kitabı bunun bir istisnasını oluşturuyor. Bu kitap
Almanca, Çince, Farsça ve Fransızca'ya çevrildi. Ukraynaca
tercümesi de bitmek üzere. Tabii en çok Türk okuyucusunu
ilgilendiren bu çalışmanın Türkçe yayımlanması gerekli. Ben buna
başladım kısmet olursa gelecek sonbahara kadar tercüme etmeden ama
yeniden yazarak yayıma hazırlamayı istiyorum. Bunu yaparken
aynı